HASTA ŞİİRLERİ

HASTA ŞİİRLERİ

Rıdvan Cankiç

Şimdi sen yoksun ya,
Ben gene grip oldum.
Hani ben hasta olunca
Bana bakardın ya;
Öyle de güzel bakardın ki.
Şimdi sen yoksun ya
Hasta olmamın bile anlamı yok
..

Devamını Oku
Nedim Kardaş

Dışarıda ıslanışı ateşin
Duvağını yırtarcasına beyaz iklim
Sonra hasta bir yüz
Kanlı göğsünde sevdayı yakarcasına
Tertemiz ve günahsız.


..

Devamını Oku
Hakan Gezik

Dergahımda yar elifi sumat aman,
Dergahımda yar elifi sumat aman.
İhvanımla yar elvan otağ eman
İhvanımla yar elvan otağ eman.

Evlerinin önü yar kızıl turunç,
Evlerinin önü yar kızıl turunç.
..

Devamını Oku
Kadircan Keskinbora

Fırtınalar savurur,
Ben ağacıma sarılırım.
Seller alır götürür,
Siler süpürür,
Ağacımın kökleri derindir
Ağacıma sarılırım.
Güneş kavurur,
..

Devamını Oku
Halil Manuş

Sağlık ne büyük nimettir
Beden bize emanettir
Bir nefes belki devlettir
__Sararıp da solmayasın
__Sakın hasta olmayasın

Alırsın da veremezsin
..

Devamını Oku
Mehmet Halil

Oh! Nihayet makinemin başına oturdum. Son bir haftadır, makinem ile aramız açıktı. Açıktı da ne demek. Son bir haftadır birbirimizi görmedik.Birbirimize uzak durduk, yan yana yada karşı karşıya gelmedik. Eee! makine yerinden oynamamış ki. Tamam, tamam ben makinemin yanına yanaşmadım. Çünkü ondan önceki hafta, bu makine ile kavgayla geçti.Bunun üstüne de sigorta affı diye bir şey çıktı, kimin için çıktı, niye çıktı anlamadım. İşte bu af çıkınca ve de ‘’Bağ-kur’lular 1 Eylül’e kadar, sigortalılar 5 Eylüle kadar müracaat etmek zorundadırlar’’ diye ilan edilince, biz de kendimizi vatandaş zannedip, ilk günden, heyecanla sıralara girmeye başladık. Niye? Güya aftan yararlanacağız. Hangi aftan, suçumuz ne? Bunu sormak şöyle dur-sun düşünmedik bile. Vasıtalı vasıtasız vergi yükü bakımından dünya ülkeleri arasında baş sıralardayız. Yine ülkemizde, nüfusun %20 si GSMG %80 alırken, vergilerin %20 sini ödediği halde, dar gelirliler vergi suçlusu olabilir. Zenginler suç işlemez. Onlar, yasaları yapanlar, paralı olanlar veya paralı olanların himayesinde devlet yönetenlerdir. Biz, emre uyarken doğuştan askeriz ama, siyaset yapmaya gelince siviliz. Bizim ülkede siyaseti de askerler yapar. Biz sadece üretimden ve patronların daha çok kar sağlamasından sorumluyuz. Ekonomik istikrarsızlık göstererek ‘Ginnes Rekorlar kitabı’’na girmek için yarışan ülkemizde, Biz de bu ekonomik istikrarsızlıktan payımızı almak için bir şirket kurmuş bulunduk, zamanın birinde. Bilfiil çalışan, arkadaşımızı da hissedar yaptık. İyi mi yaptık, kötü mü yaptık, tam olarak ondan da emin değilim. Biliyorsunuz, hayatın her alanında, atletizm de olduğu gibi yarış yapılıyor. Neden herkes istediği kadar üretemez, herkes istediği kadar pazarlayamaz, herkes istediği kadar satamaz bu ülkede? Sam amca ne dediyse, ne kadar kota koyduysa o kadar. Bu ülke nüfusunun, %20’ i yani 12 milyonu, üretim yapabilir, yada, bizim ülke olarak hedefimiz, üretimi artırmak değil. Tam tersine üretimi, yıldan yıla sam amcanın istediği oranda azaltıp, bu üretimi yapanlar arasında bir yarış düzenleyerek, üretim yapacak olanları seçmek, aynen üniversite seçme sınavları gibi. Çıtayı yüksek tutacaksın, atlayabilen atlasın, atlayamayan çatlasın. Üretime katılamamak, üretimden pay alamamak, yani aç kalmak demektir. Üniversiteyi kazanamamak demek geleceğin üretim ordusuna katılamamak demektir. Yani geleceğin açları arasına katılmaya mahkum edilmiş demektir. Ne yapalım, bize üretim hakkı tanımayan devlet, bizim suçumuz yok, deyip yatamazsın. Çünkü, aç kalacak ilk insan sen olursun. Bu ölüm orucuna yatmak demektir ki, aynı zamanda suçtur. Yarışacaksın, yarışacaksın ki, devlet ne kadar demokrasi sevdalısı olduğunu gösterebilsin. Hak edenler ve hak edemeyenler olsun. Şimdi esas olan bu. Kimsecikler, Dünyanın GSMH % bilmem kaç oranında artıyor. Bizim de en az aynı orada artmalı ki, ülkeler sıralamasında daha da gerilere düşmeyelim. Yani, şu üniversitelerin seçme sınavında nasıl öğrencilerimiz ilk sıraları kapabilmek için mücadele ediyorsa, esnafımız ve küçük sanayicimiz, üretimi artırıp ön sıralara geçerek, üretimden daha çok pay almak için yırtınıyorsa, ülkemizi yönetenlerde, uluslar arası planda kendi ülkesi adına, dünya pazarlarında kendi ülkesine düşen payı kapmak için yarışmalıdırlar. Yoksa yarış anında kendi vatandaşının önüne engel koyarak, devlet yönetilmez. Vatandaşın önünü açmak yerine, (önünü açmak yanlış anlaşılıyor galiba) tıkamak yalnız bizim ülkemizin yöneticilerine has. Temsil ettikleri büyük sermaye kesimini rahatlatmak adına, küçük ve orta boydaki üretim birimlerini silmektedirler. Her kesime de yetecek, Pazar payını almak için uluslar arası planda mücadele etmeliler. Yoksa sınıf geçmek için kopya çekmeye çalışan, öğrenci gibi (sınıf birincisi olmak isteyen uyanık öğrenci doğru kopya vermez) IMF reçetelerine güvenerek yola çıkılmaz. Dilenciye verilen sadaka hiçbir zaman onu mutlu etmeye yetmez. Neyse, babamın dediği gibi; bizim akıl verecek kadar aklımız olsaydı kendimizi kurtarırdık. Babama şunu hiçbir zaman anlatamadım. Pastör, Edisson, Goya, ciceron, akılsızmıydı. Ne yazık ki, bu dünyada dünyanın döndüğünü ispat eden akıllı adam bile, akılsızlardan kendini kurtaramadı. Bu örnekleri verdiğimiz zaman, işte o zaman, en büyük darbeyi yiyoruz. Hemen kendinizi onlarla mukayese etmeyin siz onlar gibi olamazsınız. İşte söyledikleri tek haklı söz bu olabilir. Elbette biz onlar gibi olamayız. Çünkü biz yüz yıl daha ilerideyiz. Ama onlar gibi olamayız diye. Tarihteki olaylardan ders alamayacak kadar aptal da olamayız. Aslında yanlış anlaşılmasın, bizi yönetenlerin akılsız olduklarını iddia etmiyoruz. Akıllarından şüphemiz yok. Akıllarını kendi çıkarları için kullandıklarından şikayetimiz var. Seçimlerden önce atıp tutanlar seçildikten sonra, bakıyorlar ki konuşmak ayrı şey, iş yapmak ayrı şey. (Aynası iştir kişinin sözünü unutalım, o söz, geçmiş zamanların atasözü, Aklından geçtiği gibi davranan, ve öyle iş yapan insanlar ülkesindeydi) İş başına geldikten sonra, durum değerlendirmesi yapıp, bu ülke kurtulmaz. Bu gidişle bir gün bende aç kalırım. Çevresine bakıp bari bunlar gibi ben de kendimi kurtarayım, kendimi kurtarırsam gelecek seçimde tekrar seçilme şansım olur. Ama kendimi bile kurtaramazsam. Bak, bak kendini bile kurtaramadı bizi mi kurtaracak derler, itibarım sarsılır, korkusuyla itibar kazanmak için, hortumcular kervanına, yolsuzluklar kervanına, usulsüzlükler kervanına katılırlar. Tabi suçun büyüğü bizde, Seçilene kadar onlar bizim peşimizde koşarlar, seçildikten sonra, biz onları kovalarız. Hiç kimse kendine, kendi gücüne güvenmez. İlle de bir kurtarıcı olacak. İlle de kendi yaptığımız puta tapacağız. Kendimize güven yok cesaret yok, sabır yok. İnat yok. Bunları biz seçtik, biz yücelttik, öyleyse bizim için neler yaptılar diye soracak aklımız gücümüz, cesaretimiz yok. Sonuçta seçtiklerimiz de ruhu olmayan bu insanlarla, bir yere varılamayacağını, bahane ederek. kendi için bir şeyler yapma da kendini haklı görebiliyor, gösterebiliyor.

Makinemin suratı asık, biliyorum.’’ Konuya dönse özür dilemek zorunda kalacak, onun için, başka konulara daldı’’ diye bana kızıyor. Ama bizden üstün tarafı kızıyorum deyip işini yapmama gibi bir alışkanlığı yok. Dediklerimi aynen kaydediyor. Makinemden özür diliyorum. Ama o kadar alıngan olmana da gerek yok. Sen milyonlarca makineden sadece birisisin, bu kadar alıngan olma, sonra, insanlardan da bazı şeyleri öğren, tabi bizimle iyi geçinmek istiyorsan. Söylediklerim sana olsa bile, sanki başkalarına söylüyormuşum gibi davran, hep üstüne alınma, seni karşıma aldım ama hiç doğrudan senin kimlik numaranı, adını söyleyerek konuşmadım, hep genel konuştum. Biz insanlar böyle durumlarda, bizi eleştirenin koluna girip, onunla beraber aynı eleştirileri alkışlayıp başkalarına yöneltmeyi iyi biliriz. Onun için de kimin kime ne söylediği pek belli olmaz. Böylece de çoğu kavgalar da başlamadan önlenmiş olur. Siz makineler de bu gibi hayırlı, şeyleri (riyakarlık demek kavgaya sebep olabilir, onun için böyle ağır sözler seçmeyelim.) insanlardan öğrenin biz makineyiz deyip de fazla mekanik olmayın, biraz yumuşayın. Yoksa, bu günün robotlarını geliştirip insanlaştırmak isteyenler, istedikleri sonucu elde edemezler. İnsanlar kendi işlerine geldiği zaman istedikleri kadar yumuşayıp istediği kadar esneyebiliyorlar. Yoksa zamanla insanlaşmak sizin işinize gelmiyor mu? Çıkarınız için sizde birazcık yumuşayın. İnsanlara kızıp, küsüp geleceğinizi riske atmayın. Zamanımızın geçer akçesi budur. Özrümüzü kabul ettirmek için, insanların bu kadar sırrını verdik ya, güven artık bana da, biraz gül. Nedir bu aramızdaki bu küskünlük diye merak edenler var sanıyorum. Bir ortak açıklama yapalım mı? Ne dersin?
Ortak açıklama;
Sayın arkadaşlar, biz son bir hafta konuşmadık. Çünkü ondan önceki hafta, insanlar mı makineye muhtaç, makineler mi insana muhtaç diye bir tartışma başlattık. Bu tartışmada, her iki tarafta birbirine uygunsuz sataşmalarda bulunmuştur. Her iki taraf ta birbirinden özür dilerler.
Not:
Taraflardan biri makine olduğu için ilk defa böyle, açık, net ve kısa bir ortak metin çıkmıştır.
..

Devamını Oku
Ömer Dalman

Yer; Türkiye...
Zaman; 2007...

Duydunuz mu efendim?
Hastanelerimiz ağır hasta! ..

Şaşırdınız mı peki?
..

Devamını Oku
Mahmut Kızıloğlu

Tortumun gölünde yüzebilmezem,
Bahçalardan elma yiyebilmezem,
Aylar oldi yari görebilmezem,

Di gel dostlar di gel pek çok yorgunam,
Hasta yatağıma düştüm baygınam.

..

Devamını Oku
Nadir Çitil

Ne oldu gardaşım ne oldu sana
Birden tansiyonun inmiş bak ona
Yediğin ilaçlar karışmış kana
Halini görenler hasta sanıyor

Sulanmış burnun hep damlayıp durur
Ayaklar altında yan bastı yürür
..

Devamını Oku
İlkay Coşkun

Kadın

ben küçük bir çocukken
kadınlar kıpır kıpır hep iş yapardı
ne başları ne dişleri ağrırdı

ne zaman otomatik makinalar girdi evlere
..

Devamını Oku
Mim Ahmir Rengi

Üç adım var benim;
Biri yasta,
Biri hasta,
Biri aşkta.
Hep sessiz,hep bekleyiş
Yasta iken hasta olmaz
Aşkta her zaman bulunmaz
..

Devamını Oku
Mehmet Halil

Otobüse binen yaşlı adam girişten sonraki ilk dörtlü koltuğa gelince, yanyana oturan ve ayakları dibinde büyük paketleri olan, iki kıza bakarak, paketlerini gösterdi ve ''al onları! '' dedi, anlaşılmaz boğuk bir sesle. Sonra karşılarındaki koltuklardan birine kendi çantasını koydu. Kızlardan büyüğü ''sen neye koydun oraya? '' dedi. Yaşlı adam yarı anlaşılır yarı anlaşılmaz bir şekilde hasta sı anlaşılan bir şeyler söyledi. Otobüsteki diğer insanların dikkati de ister istemez onlara yöneldi. Yaşlı adam kızları kızlar ve diğer yolcular da yaşlı adamı süzmeye başladılar. Bu arada ikinci durağa gelindi, yeni binen yolculardan biri de o, yaşlı adamın çantasının olduğu koltuğu göstererek, ''Çantanı al da oturayım! '' dedi. Yaşlı adam yine yarı anlaşılır yarı anlaşılmaz bir dille hasta... kelimesi anlaşılan mırıltılarla ters ters baktı... Yaşlı adamın bir eli de çantada sıkı sıkı tutuyordu çantayı. Çanta da, koltuğu dolduracak kadar büyüktü. Bu diğer insanların aklına acaba çantada çocuk varda, o mu hasta gibi soruyu getirmişti...
Çanta, naylondan hasır örgü, yıpranmış, tutacakları ince tel gibi bir bağdan yapılmış ve elleri kesmesin diye de yarı kağıt yarı bez parçalarıyla sarılmış, taşırkenki zorlanması da ağırlığını gösteriyordu.
Kızlardan yine büyük olanı merak etiğini belli eden bir tavırla çantaya doğru eğilip baktı.
Yaşlı adam da etraftaki bakışları süzüyordu. Onun davranışları yolculara ne kadar yabancıysa, kızların ve diğer yolcuların bakışları da ona yabancıydı. Gelinen yeni duraktan binenlerden biri daha o çantayı göstererek, ''alda oturayım! '' dedi. yaşlı adam yine aynı konuşmasını tekrarladı.
Bu şaşkın bakan insanları tepkisiz bıraktı. Ama karşısında oturan kız kendini tutamayarak gülmeye başladı. Yaşlı adam ona bakarak, kafasıyla ''ne var ne gülüyorsun? '' demeye çalışıyordu. Onun bu garip tavrı yeniden gülmeyi kızıştırdı. Kız gülme krizine tutuldu. Diğer yolculardan da kimi gülüyor, kimi tebessümle bakıyordu. Adam sağa sola bakıp destek arıyor ama, diğer insanların gülüşü ve davranışı da gülme krizine tutulan kızı desteklediklerini belli ediyordu.
Adam ''Lahavle'' der gibi boynunu kıvırdı. Etraftakilerin yapabileceği fazla bir şey yoktu ama,
otobüs de iyice kalabalık olmuştu. Sırt sırta gelen koltuktan bir genç adam, yaşlı adamın çantasını iki koltuk arasına koymak üzere ''amca onu şöyle koyalım'' diye almak isteyince adam iki elle çantaya sarıldı. Amca korkma bir şey olmaz, çantayı bak şuraya koyalım, biri daha otursun dedi. Adam uzaydan gelmiş kadar yalnız kaldı o kalabalık arasında, sessizce teslim oldu. Önce ben kaldıramam diyecek oldu ama genç adam zaten kaldırıp yerine oturtmuştu bile çantayı.
..

Devamını Oku
Altan İlhan Arslan

Ey! Meşrep kapısı, ahı dinmeyen güzarım
güzden vuran canıma, efkarıma bir mey.
Yâdıma damlayan cümle dünyaya bu canım
gülüp de geçti. Sanki dünya da gülü figan
mahşerime haz ediyor, aguşuma çalsın ney.

Koy, edebi garibin ezelde bozulmuş halini masaya
..

Devamını Oku
Remzi Zengin

Aşk bir hastalıktır; bulaşıcı bir hastalık. Fakat diğer sârî hastalıkların aksine hastadan sağlama değil de sağlamdan hastaya sirayet eder. Çünkü aşkın mikropları, diğer mikroplar gibi, ne karanlık, rutubetli köşelerde yaşar, ne de verem mikrobu gibi hastanın ciğerlerinde dolaşır. Aksine aşkın mikrobu güneşli, cıvıl cıvıl bahar havalarında harekete geçer ve aşk denilen o tatlı hastalığı sağlam insana aşılayarak onu kısa bir an içinde, o kadar kısa ki bir göz göze geliş anı kadar kısa bir an içinde hasta eder, velhasıl âşık eder, yaralar. Aşkın, bu taa kalbin en derin köşelerine kadar girerek insanı bir anda hasta eden, yakalayan mikrobu sevgilinin ta kendisidir. Burada sevgiliyi mikroba benzetmek bazı kimselere abes gelebilir ama unutmamalı ki, zararlıları yanında insana pek çok faydaları olan mikroplar da vardır.
Gelelim, aşk denilen bu hastalığın çaresine. Bildiğimiz gibi bir hastalıktan kurtulmak için ya onun mikrobundan baştan uzak durmalı veya o mikropla mücadele etmelidir. Aşkın mikrobundan ise ilk anda kurtulmak mümkün değildir. Çünkü aniden karşımıza çıkar. Ancak ondan kurtulmak için – zor bir çare de olsa – ondan uzaklaşmak gerekir. Buna dilimizde gurbete çıkmak denir. Gurbete çıkarak sevdadan kurtulmak isteyen kişinin gayesi sevgiliyi unutmak, kalbe giren o mikrobun yaptığı hasarı tamir etmektir. Bu yol insanı her zaman kurtuluşa götüren bir çare değildir. Bilakis bazen aksi tesir yaptığı da görülmüştür. Şöyle ki mikrobun kalpte yaptığı tahribat git gide büyür ve bütün kalbi, yavaş yavaş da bütün vücudu sarar, insanı mecnun eder. Bu ise artık kurtuluşu olmayan bir vaziyettir.
Aşk hastalarına tavsiye edeceğimiz ikinci halâs yolu hastalığı meydana getiren sebebin üstüne gitmektir. Yani mikrobu tecrit etmektir. Buna ise VUSLAT denir ki aşk denilen hastalığın mikrobundan kurtulmanın en emin ve en müessir yolu budur.

(TOKAT- 18.1.1976)
..

Devamını Oku
İsmail Arlı

Hasta düştüm,elim kalem tutmuyor,
Bu hasretlik nicedir benden gitmiyor.
Aylar oldu acılarım bir türlü dinmiyor,
Düşmüşüm bu derde çekmekle bitmiyor.

Hasta olmayınca doktor,doktor gezilmez,
Derdin olmayınca bir ilaç bile yazılmaz,
..

Devamını Oku
Hüseyin Emre Canbay

Saklanan mutluluklar var geçmişte kalan,
Param parça sen varsın içimde ağlayan,
Güneş batmış, saatler akşamın darı,
Gönül hasta, göz görmez, söylemek dile kolay.

İnce bir sızı başlar yürekten aşağı,
Hatıralar kırılgan, sazlarsa hüzzam,
..

Devamını Oku
Melek Dönmez

Dün sana baktığımda, uzak idi gözlerin,
Seni sevdi vuruldu, aşkla yandı bu yürek,
Ne söyledim darıldın, içim burktu sözlerin,
Yalnız sana vurgundur, sana hasta bu yürek.
-
Gençliğimi harcadım, sevgiden uzak kaldım
Çok canım yandı ama, sonunda sana daldım,
..

Devamını Oku
Kâmuran Esen

Yaşadıklarımın hangi yıla ait olduğunu tam olarak hatırlamıyorum.Sanıyorum, ikinci veya üçüncü sınıfa gidiyordum.
Evimizin üst katındaki odada, annemim karyolada yattığını hatırlıyorum. Ve de annemin çok hasta olduğunu. Birdenbire mi hastalandı, yoksa yavaş yavaş mı ağırlaştı, bilmiyorum.Hani televizyonu açtığınızda, başlamış bir filmle karşılarsınız ya, işte onun gibi.Öncesi yok.Yani nasıl ve ne zaman hastalandığına dair bir şey hatırlamıyorum.Hareketsiz, öylece yatıyordu. Üzerinde iki yorgan, bir battaniye vardı. Başını dahi kalın bir örtüyle örtmüşlerdi. Demek ki annem üşüyordu. Yüzünün yalnızca bir kısmı görünüyordu. Oda kalabalıktı. Komşu kadınlar gelmişlerdi. Hiç kimse konuşmuyor, üzgün bir yüz ifadesiyle annemi izliyorlardı.

Annem ise, bir ölü gibi hareketsizdi. Ne kıpırdıyor,ne konuşuyor, ne de çektiği acıyı ifade edecek en ufak bir ses ya da belirti vermiyordu. Karyola duvar dibindeydi. Pencerenin önündeki sedirde oturuyordu kadınlar. Bazılarının gözleri yaşlıydı. Arada bir fısıltıyla konuşuyorlar, bir yandan da biz üç kardeşi izliyorlardı. Bizi izlerken, “Bu kadına bir şey olursa, çocuklar ne yapacaklar? ” sorusunu soruyor gibilerdi.

Ablam, kardeşim ve ben zaman zaman odaya girip çıkıyor, kadınların konuşmalarından, anneme ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Onların aralarında konuşurken ya da odaya yeni gelen birisine annemin rahatsızlığını açıklarken “kadın hastalığı” dediklerini duymuştum. Kadın hastalığı ne demek oluyordu? Bu hastalık sadece kadınlarda görülen bir hastalık olmalıydı. Yoksa neden “Kadın hastalığı” desinlerdi! Bir de erkeklerin, neden bu hastalığa yakalanmadıklarını merak ediyordum.Herkes ağız birliği etmişçesine suskundu.

..

Devamını Oku
Hasan Ejderha

'Bilge'ye'

Annem hasta değildi o zaman
Babam başını elleri arasına alıp
Uzaklara, taa uzaklara dalıp
Geceler boyu düşünmezdi

..

Devamını Oku
Ersu Malkoç

Sigaramdan bir duman almIstIm ki; özledim demisim.-Kurban neyi özledin? diye sordu...Hz Muhammed i,Musab'I,Üveys'i,Hamza yI özledim.Kürsad'I,soylu fermanlarda Karamanoglu Mehmet beyi,kutlu akInlarda Malkoç AtamI,Yavuzun atInIn ak yelesini,gönül ülkelerinin Basbugu Enveri,hayallerimizi dirilten AtsIz'I,Önkuzuyu,KIlIçkIranI,Özmenimi.Hasta cigerlerimde yasayan ArIkanI,fakülte koridorlarIndaki soylu direnislerimizi,Yusufiyelerin yusuf yüzlülerini,KavgalarI özledim.SatmamayI özledim,satIlmamayI özledim.Turan diyipte kurulamayan,oy alInamayan,iktidar olamayan ama seref-haysiyet kokan,ama direnis kokan sanlI mücadeleyi özledim.Hic görmedigim TanrI daglarInI,Reis sIfatInI en çok yakIstIrdIgIm...... Özledim.ogullarIm Alparslan Korkut-Yusuf Uygur'u,kIzIm Elif Umay'I,Basbugum Türkes'i ve ne yalan söyleyeyim yIllardIr beklenen"0nunda zamanI gelecek"sözünün sahibini özledim...
..

Devamını Oku