Kısılıp kalmışım, hayat çarkına.
Canım sıkılıyor anlarsın beni.
Hiç kimse tanıdık gelmiyor bana,
Gözlerim arıyor anlarsın beni.
Duygularım coştu, anlayanım yok.
Durur mutfakta
Kavanoz kavanoz reçeller,
Şuruplar, turşular, salçalar.
Elinin kokusu sinmiş mis gibi,
Madımağa, erişteye, tarhanaya…
Üç beş tane irili ufaklı sararmış bal kabağı.
Evlere giden yolun üzerindeki kaldırımlar,
Ki ayak izi tarlası,
Kiminin ürünü bol, kiminin kıt.
Pek gündüz sıcağıyla çıkamıyor dışarı.
Gece serinliğinde gezer hep Ay Dede!
Salıverdi birden, rengi sevginin,
Hatalara düşen, bendim bilmem mi!
Dönüp de bakmadın üzgündü halin.
Fırlatıp attığın, bendim bilmem mi!
Seni ziyan ettim farkındayım ben,
Hayat kısaldıkça, panik artmaz mı?
Elinden ne gelse, yaparsın bir gün!
Vicdan kızgın soba, canın yakmaz mı?
Yaralarını da, sararsın bir gün!
Her gün acıksa da şu kara toprak,
Kışın günler bir avuç,
Yangından mal kaçırır gibi,
Bir uğrar gider güneş.
Sonra bir çığ gibi yutar beni,
Gecenin karanlığı!
Hayatla ölümün ince çizgisindeyim şu an.
Bir ruh uçacak, kaçacak bu dünyadan.
Ne bir hüzün salacak gökyüzüne,
Ne de insanların içine azıcık gam!
Bir ırmak akacak sabaha karşı.
Bir cılız dereydi evimizin önünden geçen.
Titrerdi ayakları.
Kaçıncı soyuluşuydu kim bilir
Küresel ısınma tarafından.
Başı önde,
Ağlayarak geçerdi,
Daha ben gelmeden
Hazırlamışlar şehri.
Gülümsüyor sanki kör kaldırımlar.
Daha mı bir yumuşak,
Kaldırım üstünde yürüdüğüm taşlar?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!