Eskilerden bir surettir Karagöz,
Seyreden çin nasihattir Karagöz.
Hem seyirlik, hem de hikmet Karagöz
Hem oyundur, hem hakikat Karagöz.
Yol yarısı, başak sarısı
Ne yaptık, ne bıraktık
Seyreyledik hep alemi
Bitmedi gönlün elemi.
Bulutlar taşıdık siyah saçlara
Üzüntü düğümlendi yürekte
Gece de geceydi, gündüz de.
Ne tünelin ucu aydınlıktı,
Ne yolun başı.
Bitmez tükenmez ruh burkuntusu,
Kavruk bir iç sıkıntısı…
Neden konuşmaz ağaçlar?
Yok mudur tanıklığı onların
Toplantılara, yürüyüşlere, isyanlara
Kavgalara, aşklara.
Neden susar ağaçlar?
Anlaşılmaz düzyazılar içinde bunaldı
Homurdanıp durdu oturduğu yerde
İlendi, söylendi
Beddua etti
Nasibi yoktu ilimden
Felsefeden, hikmetten
Gündelikmiş sevda sözcüklerimiz hep bizim
Gelme artık, dönme asla, gelme git ey hüzün
Haz mı aldık çarklarından, dişlilerinden onun
Duymaz olduk görmez olduk seslerin ah yüzün
bir hüzün gelir birden
yağmur yağmur dolar gözlerim
eski resimlerde kalan arkadaşlar
kimi ayrılıp gitmiş dünyamızdan
kimiyle bağımız bir sanal çizgi
yazışırız belki zaman zaman
Paslanmış bir çakı bıçağı
Çalışmayan bir kilit
Buruşuk çizgili bir yüz
Büyüyen bir gölgedir zaman.
Pancurdan sızan huzme,
Ah, bu şehir var ya bu şehir
Deli edecek beni bir gün
Bağıra çağıra dolaşıp ortalıkta
Görünmez gömlekler giyeceğim
Ve kimseler bilmeyecek
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!