Bin dokuz yüz doksan dokuz yılında,
Yolum duştü Beylikova eline.
Doksan dokuz depremini yaşadım,
Ateş düştü Eskişehir iline.
Beylikahır derler imiş eskiden,
Uzun, ince bir yol gibi…
Doğumla başladı yolculuğumuz.
Tozpembe bir rüyadır hayalimizde
Çocukluğumuz.
Ağır ağır çıktık merdivenleri,
Arttıkça arttı sorumluluğumuz.
Nizam-ı Âlemin askerleriyiz,
Kefensiz şehidler, neferleriyiz.
Rütbesiz, türbesiz Hak erleriyiz.
Çiğnetmeyiz şühedayı namerde,
Ya Allah, Bismillah, Allahuekberle.
Gazilerim meydan okur dünyaya,
Kırk yıl evvelinden çınladı sesi,
Ruhumu titreten fısıltı gibi.
Yorgun yüreğimi yaktı nefesi,
Gözleri bir başka ışıltı gibi.
Ne yapsak geriye dönmek olmuyor,
Bitmeyen sevdadır gönlümde benim,
Dünyanın en güzel şehridir elbet.
En deli çağımda, günümde benim,
İstanbul sılaydı, İstanbul gurbet.
Okul yıllarımda yaşadım seni,
Bembeyaz tertemiz örtü altında,
O sonsuz rüyaya nasıl da daldın..
Siyaset dizboyu pislik içinde,
Ülkücü destanın sembolü oldun.
Her şey anlatılmaz şiirle sözle,
Ne paradır, ne şöhrettir dileğim,
Cennet bahçesinden bir gül isterim.
Altın, ziynet, takma sakın başına,
Yarin yazmasında sümbül isterim.
Anlatmak zor, söyleyemem arımdan,
Neler öğrettin bana,
Sevgili öğretmenim.
Ne yapsam azdır sana,
Sevgili öğretmenim.
A, B, C’yle başlattın,
Bir bahar esintisi gibi aramızda,
Gider gelir “merhabalar”.
Bize yabancı yüzler yanımızda
Sevgiden anlamazlar.
Bilmem ki ne biçim tiryakilik bu?
Bir çift göz uğruna sararıp solmak.
Küçük bir çocuktum düştüm yollara
Gurbet treninde bir durak buldum.
İstanbul diyorlar o son durağa,
Ben o son durağın meftunu oldum.
Camiler türbeler onunla güzel,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!