Hakan Torlak Şiirleri - Şair Hakan Torlak

0

TAKİPÇİ

Hakan Torlak

Senden başka sevemedim,
Benim canım annem.
Duanla neler yenemedim,
Benim canım annem.

Bedenime iki kolsun,

Devamını Oku
Hakan Torlak

Allaha ısmarladık mazide kalmış sevdalara
Sevgi nedir bilmeyen vefasızlara
Allaha ısmarladık anılardaki dostluklara
Uykusuz geçen hain gecelere

Allaha ısmarladık gözlerden düşen yaşlara

Devamını Oku
Hakan Torlak

Meine Angst
ist so gross geworden
dass sie vor nichts mehr Angst hat.

Meine Angst
ist so gross geworden

Devamını Oku
Hakan Torlak

Gecelerin boşluğunda
Karanlığın loşluğunda
Sensizlik sarhoşluğunda
Ümidimsin Yaseminim

Akan gözüm yaşlarında

Devamını Oku
Hakan Torlak

Saçlarım ağarıp, gözlerim dolsa da,
Gönlümdeki acı feryadım olsa da,
Kalbimdeki yeşeren güllerin solsa da,
Hep seni seveceğim bebeğim.

Gecelerin karanlığı ürpertici olsa da,

Devamını Oku
Hakan Torlak

Yoksun diye yanımda,
Eriyorum her gece.
Istırap limanında,
Yüzüyorum her gece.

Dönüp baksam maziye,

Devamını Oku
Hakan Torlak

Rastlarsan gözleri yaşlı yavruna,
Suçunu bağışla sarıl boynuna.
Eller kadir kıymet bilmiyor anne,
Senin kadar kimse sevmiyor anne.

Ağlama bugünler gelir de geçer babam,

Devamını Oku
Hakan Torlak

Şair olup şiir yazmak isterdim,
Ama herkesin duygusunu bilemem,
Sadece benim gibi çaresizleri anlarım,
Ki bu da sevip de sevilmeyenler.

Her şeye çare bulursan da,

Devamını Oku
Hakan Torlak

Yerküre tarihinin en devrimsel olayi, Homo Sapiens’in ayaga kalkip, iki bacagi üzerine yürümeye baslamasidir. Bu olayin o zamanin tarihi ormanvarligini ne derece etkiledigini bilmiyorum. Ama bildigim bir sey varki, o da, kücük kizimiz Yasemin’in yeteri kadar sapiens’lesip ayaga kalkmasindan ve iki bacagi üzerine yürümeye baslamasindan bu yana, kendimizi cok güvende hissettigimiz yuvamizin bir vahsi ormana dönüsmesidir. Aslinda Yasemin cok sevimli bir cocuk. Bilmiyorum ama onda bir seyler var… olumlu bir seyler. Evet var… ne oldugu tam olarak belli degil, ama olumlu bir seyler var. Baksa cocuklar ellerine ne gecerse ya agizlarina sokarlar ya da tekmeleyip parcalarlar. Yasemin öyle degil. O beceriksiz sidetten cok uzak. O eline ne gecerse, cekinmeden balkondan disariya ativerir. Her vakit eve geldigimde, zamanimin büyük bir kimsini, balkonumuzun altindaki yesil cimlerin üzerine serpilmis esyalarimizi toplamakla geciririm. Bazen iyi kalpli komsularimizda yardimima kosup, cimlerin üzerine serpilmis kitaplari, kültabakalarini, CD’leri, ayakkabilari, saatleri ve benim daktiloyu toplamama yardimci oluyorlar. Komsularimiz, zaman zaman elleri Torlak ailesinin cöpleriyle dolu, kapi zilimize basarlar ve neden cocugun eline oyuncak diye bu esyalari verdigimizi sorarlar. Sanki biz eline veriyormusuz! Sanki cocuk kendi kendine esyalari eline geciremezmis! Bizim Yasemin cok iyi gelisip büyüyen bir cocuktur. Mutfak kapisina isaretledigimiz en son boy ölcüsü söyle böyle 71cm. Elleri havada 95cm ye erisecegi kolaylikla hesaplanabilinir. “Hakan”, dedi annesi, “tehlike siniri bir metrenin biraz altina eristi”. Derken biz de yasamimizi ayni ölcüler sinirina göre ayarladik. Sürpriz bir hareketle tüm cam ve porselen esyalari odalardan toplayip oturma odasi dolabinin en üstüne yerlestirdik. Dolabin alt raflari bosaltildi ve siginmaci misali yüksek bölgelere yerlestirildi. Kristal meyve kabi simdi camasir dolabin üstünde duruyor. Ayakkabi dolabin yukari katlarinda gömleklerimin arasinda bir yerde yerlesti. Donald Duck kitaplarim itinaca bir araya getirilip, yazi masasinin orta kismina, Yasemin’in ulasamayacagi bir bicimde yerlestirildi ve böylece Yasemin’in balkondan firlatma edebiyati icin ise yaramaz hale geldi. Ve ben bir baba’nin sevgi dolu gülümsemesini saklayamadan Yasemin’e: “Bundan böyle firlatmak yok degilmi Yasemin? ” dedim. Yasemin’in tek bir garantisi vardi: Boy’unun uzamasi.
Darvin derki: Zürafanin boyu, agaclarin en üstündeki katlarda bulunan lezzetli yapraklari yemek icin uzamistir.
Bizim kiz da iste böyle uzadida uzadi, uzadida uzadi. Tâ ki boyu camasir makinesinin anahtarina ulasmaya bir kac zentimetre kala. Bu durum annesinin su ifadeyi kullanmasina sebep oldu: “Bu cocugun boyu anahtara ulastigi gün, ben baksa yere tasinacagim.” O zaten her zaman tehlikeli gördügü durumlarda hemen tasinmaya karar verir! Bu sefer az daha benim de destegimi almisti. Özellikle o telefon olayindan sonra. Bizim telefonumuz oldu olasi cok kullanisli ufacik bir masanin üstünde durur. Fakat ne yazikki masanin boyu Olimpiyat ölcülerinin en azi kadar. Dolayisi ile, malumunuz Yasemin telefon fisini duvardan koparip, aleti yerlere firlatmis ve kirik dökügün ortasinda zafer naralari atarak: “Alo-alo-alo! ” diye bagirir. Bir arkadasi ile uzun bir telefonlasmaya hazirlanan annesi ise öfke ile iceri dalar ve cocugu kucagina alarak dizlerinin üstüne her vurusunda: “Pfui, pfui” diyerek bagirir. “Telefona dokunmak yok! Pfui, pfui! ” bu güncel pedagojik egitim basarili olur ve Yasemin artik: “Alo-alo-alo” demeyi birakir, fakat onun yerine: “Pfui, pfui! ” demeye baslar. Iyi ama bizim beklentimiz bu degildiki. Ben careyi, telefon masaciginin üstüne bir kac kalin sözlük kitabi koyup, telefonu da onun üstüne koyarak yüksekte kalmasini sagladim.
Bir kac gün sonra eve geldigimde, -Ah Türkiye- kasetinin üstünde tokezlendim ve hemen telefonumuzun bozuldugunu anladim. Kirik dökük parcalari önünde dikilmis duran annesi kizgin kizgin: “Hakan, biz mahvolduk! Yasemin bizden intikam aliyor.” Gercekten Yasemin eski strateji bilgeligi kesfetmis: Düsmani en iyisi kendi silahiyla vurulmali! ! Yani, Yasemin bir kac tane yastigi üst üste koyarak boyunun 1,40m ulasmasini saglamis ve böylece kolaylikla telefona ulasmayi becermis. Bizim yasam seviyemiz gittikce degismeye basladi. Mektup kaplari ve kitaplar dolabin üstünde güvence altina alindi. Kap kacak duvarlardaki civilere asildi. Daktilom öyle yakismasada saat dolabinin üstüne koydugum radyo’nun üstüne yerlestirdim. Tüm kursun kalemler, dolma kalemler yazi odamin (aslinda süpürge odasi idi) tavandaki ince bir ipe asili idi. Tüm olanlardan habersiz, komsumuzun kücük oglu, sözlemseli kücük bir maasla, günde üc sefer bahcemizde yigilmis olan esyalari toplayarak bize bir isaretle haber veriyor. Tüm yasamimiz git gide karmasik bir hale geldi. Ev esyalarimizin tümü yavas yavas dolaplarin iclerine yerlesti, kim telefon etmek isterse hala kapagin üstüne cikmak zorunda kaliyor. Her zamanki gibi ileri görüslü olan annesi benden gelecekte Yasemin’den ne beklenebilir diye bilmek istedi. Herhalde birinci derecede klass bir basketbol’cu olur diye tahmin ettim.
“Belki haklisin Hakan” diye ümitsiz cevapladi annesi. Kiz artik sandaliye’lerin üstüne tirmaniyor. Yasemin üst üste koydugu bir kac yastigin üstüne, oradan da tüm sinir sistemimizin üstüne. Yasemin’in bu hareketligi saglamadaki basarisinin nedeni Hebels’in ilericilik yasasindan esinlenme olmali! Böylece yeni yasam seviyemiz 1,60m lara kadar tirmandi. Eger kaldiysa tabii tüm kirilacak esyalari dolabin en üstüne konuldu. Zaten bu hikayeyi de 1,80m yükseklikten yaziyorum. Tabii ara sira kafami tavana carpiyorum ama buranin havasi cok daha iyi. Insan her seye alisabiliyor ve insanin cocukları bu aliskanliklara daha da yenilerini eklenmesine neden olabiliyor. Ve Yasemin uzuyor da uzuyor. Pfui, pfui, pfui.
Annesi dün gece agacin en üstünde dikis isleriyle ugrasirken aniden bagirarak titreyen parmagiyla asaga isaret etti: “Hakan! Baksana! ”

Devamını Oku
Hakan Torlak

Du steigst wie Duft so leise
Aus deiner Dinge Strauss,
Du bist das Wehn, die Weise
Um aller Wesen Haus.

Die Rosen ruhig prangen

Devamını Oku