Eylül düşlerimde
uçurtmalar vurulur alnından
toprağa düşer utançlar
insanlık fire verirken
Gökyüzü seni biriktirmiş yine benim yerime… sırtlanmış senin hasretinden gözyaşlarını… ha bıraktı ha bırakacak yağmalarını yeryüzüne… Yokluğunu işlemiş nakışlı hüzünlerine. Ne kadarda ağlamaklı, içlenmiş zavallı..
Hüzünlü gidişlerini alıp bir başına beni sensiz bıraktın da, gökyüzünden ne istedin be yağmur yüreklim. Benim sana akıttığım nehirlerim yetmedi mi ki, gökyüzünün ağlamalarını da istiyorsun yanı başında… Ne çok isteklerin var senin. Nesin sen…çelikmi… sabır taşımı.. dünyamı…. yoksa dünyam mı! …
Bizleri ağlattıkların yetmedimi, Hoşuna mı gidiyor ikilemde bırakmak ikimizi… Artık yağmur iklimleri çok kısa yağmur yüreklim… Bak sen yetmezmişsin gibi güneş kavuruyor yürekleri… Olmuyor işte… illa doğuyorsun her bir yerden… illa geliyorsun her yerden... Kızmak geliyor içimden, bağırmak, haykırmak, gözlerine yağmurları akıtmak istiyorum en sıcak ve yakıcı kezzaplarımla…. gizliyorum sana olan haykırışlarımı… saklıyorum gözyaşlarımı… gözlerim bile bıktı benden, vara ağlıyor, yoka ağlıyor… Kimseler görmesin istiyorum gözyaşlarımı… sana doğru akarken saf, masum gözyaşlarım, isyan biriktiriyor yüreğim...
Her Sevda masalında olduğu gibi, ben de sana şiirler yazdım yüreğimden. Şarkılarımı bile seninle doldurdum. her yerde seni yazdım da bir türlü sana yazılamadım ya ona yanarım.
Şiirler yazılmazsa, şarkılar söylenmezse, yanmalar olmazsa Sevdanın ne anlamı kalır ki;
Bugün yine Sevdamı yüklendim ben başıma ve her gün gibi hiç ayrılamadığım yerdeyim. İlk gördüğüm ve son ayrıldığım yerde. Yani anlayacağın hep aynı yerdeyim. Seninde bildiğin ama hiç gelmediğin. Belki gelirsin diye ümitle
beklediğim..
Hasbihal IV........ münacaat
Bir kuşluk vakti daha geçti, kararttığın günler üzerinden... İlklerinde sayardım zamanın her bir anını... kader arkadaşım yapmıştım takvim yapraklarına sığınmış zamanı... işte o saymalarda şimdi takvim yaprakları devrildi sayısını unuttuğum gitmelerinin… ve sen giderken bin bir umutla belki gelir diye beklemelerimin...
günler küs kalırken geceye, gün be gün ahlarım karıştı gitmelerine...
Tarih yürüdü izleriyle
Kutsal coğrafyanın kan kokulu topraklarında
Nice güneşler doğmuştu
Selahaddinleri İsmailleri doğuran şehirde
Bir gün güneş öyle battıki
Amann yüklü Amman kentlerine
Giderken yitirdim tüm yetilerimi,
geriye ne kaldı dersen, yetimliliğim.
sen ve yağmur, yani saflık ve gözyaşı,
geride kalan “akıl” ve “gönül”
ikisini de üfledim avuçlarına
sonsuza kadar bırakmamacasına
sen varken
ben yokmuşum
bin atlı süvarilerin
mendilini gizlediği
beyaz bohçalarında
gönül tellerinde
söylediğin türkülerde
ben hiç olmadım
maviyle yıkanmış masalların
kahramanı olamadım
iza zulzilet
I
gecelere pusu düştüğünde
naftalin kokulu kefenlerimize sarılır
isyanlarımızı sunardık dua'lı avuçlarımızla
Ölmek her mevsimde güzeldir
gece yüklü yalnızlıklar çökerken sensizliğime
esrik bir aşkın yaralarını tüketiyor günahlarım
özlemlerime düşen gidişlerine inat
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!