Kolları manşetli söylemlerle
Cilalı mikrofonlara
Kravatlı barış nutukları
Atanları tanıdım
Adımızdan önce
Kulağımıza fısıldanan
Umut ve sevda şarkıları
Şimdilerde rüzgarla eş
Ülkemin kaderi gibi ağıtlarla acılar
güçlü bir el
savurmuş ömürleri
tahta bir salıncakta
sen oraya
ben buraya
Çalındı ömrümün kapısı
Başımı babam gibi
Sıcacık okşayan
Haziran geldi yine
Sokakların dalgaları vururken kıyılarına
Bir sünger gibi çekilecek insanlar
Dokunmak için hayatın kendisine
Ya da
Koşar adım yurduna yuvasına
Yine her zamanki gibi
Aslında hepimiz, içimizde ki o kayıp çocuğu arar dururuz. O kah bir ağacın gölgesine saklanır, bazen de bir kuş yuvasına. Bulanlar mutlumudur bilinmez, bildiğim tek şey var, o çocuk, hep aranır ve çocuksu sevgisiyle hep sever aynı kişiyi. Sevilen beklenendir ve hep uzaklardadır, umut da öyle değilmi dir, güneşte her sabah yeni umutlarla doğmaz mı üzerimize uzaklardan.
Hayat tam sıkı sarıldığımızda
Avuçlarımızın içinde kopan, kendirden bir ip
Bir düşünün yaşam ve ömür denen muamma ne garip
Oysa hayat bize böyle anlatılmamıştı. Her elimizi tanrıya açtığımızda, bize bütün güzellikleri sunacak, hiçbir ağaç yalnız kalmayacak, tek başına üşüyen bütün ağaçlar orman’a dönüşecek, sular akıp yatağını bulacak, bütün sevenler birbirine kavuşacaktı.
Paslı namlulardan çıkan kurşunlar, kanatlarına değmeyecekti kuşların. Tüm insanlık bebekler gibi gülüp, her acıya birlikte ağlayacaktı. Susuzluktan çatlayınca topraklar, bahar yağmurları başlayacak, canlanacaktı filizler.
Kimler
Kahpece ölmeyi hak eder
Bilirmisin
Siz seccadesi para
Hesapları kara
Öksüz bir şarkıda
Issız bir çobanın ıslığıydık ikimiz
Birbirimizde susup
Yalnızlıklarımızda kaybolduk
Ben güneşin battığı
İnsanlık;
İçimizde ki, engin denizlerde
Kurulu bir ağ.
Ne bozacının sesini,
Nede ney çalan
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!