Tam olarak hayatın anlamını çözdüğünde, ömrünün çoğunu tüketmişti, en büyük lüksü çocukları evi ekmeğiydi, Bir güzel silahı vardı, birde sevdiği bir türküsü.
Bir çift turna gördüm durur dallarda
Seversen Mevla yı kalma yollarda.
Otuz sekiz yıl jandarma olarak şereflice görev yaptı, şereflice öldü, geride hepsi devletin belli kademelerinde görev yapan beş evlat bıraktı. Babamın şahsında ebediyete göçmüş tüm babaları da rahmetle anıyorum…
Bir mülteci gibi
Götürsende yüreğimi
Kaçak gemi kamaralarında
Demirleyememişsem
içindeki en güzel yerlere
Yaşamak için
Tırmalarken hayatı,
Yazarken ekmeğin defterini
Tırnak geçmeyen acıları
Bir bir aşarken,
ÖZGECAN…
İnan sana kızmıyorum, sen ki daha ağzın süt kokarken, hadi amcalara pipini göster, bu adamlara sövüver oğlum diye büyütüldün. Sen erkektin, kız kardeşinin balkona bile çıkmasına izin verilmezken, sana kerhane, pavyon parasını harçlık adı altında veren, dişleri sarı, sarımsak kokan, burnun dan sarkan kılları, bıyığına karışmış, bir baba tarafından özenle büyütüldün.
İnan sana kızmıyorum, menfaatin olmayana saygıda olmaz diye düşünen, isteyenin istediği kadar çaldığı, ve namuslu insanların Çanakkale Conk bayırında kanlarının öylece kaldığı bir ülkede yetiştin. Sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin muhabbetleriyle nikotin ve sidik kokan, varoş kahvehanelerin de doldu beynin. Bir kitap, birkaç gazete okumadan eriştin yirmili yaşlara.
Elbet seninki kadar gür değil sesim
Senin yanında neyim ki ben
Sayılı acizane bir kaç nefesim
Öyleyse uzaklarda diye küçümseme beni
Sesimi duy nazlı rüzgar
Duy beni
Bilinmez
Ömür dergahında
Kaç ilkbahar sabahına
Merhaba diyeceğiz
Kesince hancının katırını
Kasabın satırı
Uyanıverdi birden
Sahte rakıdan ölen
Mahallenin yatırı
Bilirim
Kahverengi topraklarda ki böcekler gibi
Merakla soracaksınız
O kimdi
O unutamayacağım
Dilsiz soğuk ve kasvetli
Sırtı yere gelmeyen
Taş duvarlar bile dayanamamış
Karışmış evrendeki diğer renklere
Toz olmuş
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!