Bilseler bir babanın gözlerindeki hıncın alfabesini
Al bu tabancayı ve vur evlatlarını diyemezlerdi
Dedirtmedi zaten; bir kurşun menzilindeki evlatlarına
Kıymak geçmedi aklının ucundan, geçmeyecekti de.
İyi dayandık yalnız yolculukların tozuna, dumanına
Ey Efendimin Remzi, uzak zamanların hayalleri de
Nedense daha bir hüzün renklerine boyanıyorlar
Hüznün rengi de gökkuşağında bile bir mahzun duruyor
Bir alacakaranlık kuşağıdır, içinden geçtiğimiz
Akrobasi yaparak ilerliyoruz bıçak üstünde
Her acıktığımızda afiyetle yiyoruz demokrasiyi
Bize ne olduğumuz ya da ne olmadığımız hususu
Her hatırlatıldığında yüreğim daralıyor, nefes alamıyorum
Bir kere daha hatırlıyor ve yaşıyorum
Her tanımlamanın dolaylı bir müdahale olduğunu
“Bu da gelir, bu geçer ağlama”
Bu şarkı evlatların gecelerine şimşek gibi düşüyor.
Ey Efendimin Remz’i; ödenmedi mi korkunun bedeli?
“Bunlar yaşanmalıydı evlatlarım” derken
Gönderme yapılan post-modern kaş çatmalar mı
Yoksa fatalité kavramına yüklenen yeni anlamlar mı?
Bilinmiyor, bilinmiyor; kadr-ü kıymetler bilinmiyor.
Bilinseydi eğer bir babanın gözlerindeki hıncın alfabesi
Evlatlar korksun, sokaklarda sahici kovboyculuk oynasınlar diye
Uzatmak için geceyi saatler geriye alınmazdı
Her şafakta bir asır geriye alınır oldu saatler
Ancak güneş söz dinlemedi, dün olduğu gibi
Ne olur terk etme bizi
Ey Efendimin Remz’i.
Kayıt Tarihi : 2.12.2008 00:17:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!