Ve sen, hicran nağmeleriyle gökyüzünden yağardın
Ve ben, bir sana muhtaç halde yeryüzüne bakardım
Hasret nağmeleriyle büyüyen saltanat kuşunu
Sen, bu uçsuz vadilere kırık kanatlarla saldın.
Ardımda bir bekleyenim var mı diye hiç bakmadın
Hayatımın en özel kişisine...
Ben, bir yolcuydum
Küçük bir not yazdım
Dedim ki kendime
Bu yolun başı da hüzün
Bir esintiydi adını dilime dolayan
Akşam güneşinin kızıllığında kavuran
Sensizliği katre katre yaşarken benliğimde
Sesindi bir hiç uğruna her gün solan.
Aslında bir ırmak gibiydin her an
Ne sevmeyi becerebildim
Ne de sevilmeyi
Belki de yaşamayı beceremedim
Tüm sorun budur
Ne mutluluğu sonuna kadar yaşadım
Ey kanların kızıllığıyla ısınan sancak
Sen ki gül yüzlüleri yatıran ana toprak
Göğsünü siper edenle boyandı bu bayrak
Uğruna duydukça ölümü biz vatan dedik
Eğilip öptü eteklerinden seni cihan
Bilmezdim sonumun böyle olacağını
İnsan denen mahlukat büyük konuşmamalı
Neydim, ne oldum, ne olacağım?
Nerede doğdum, nerede öleceğim?
Mısralarda mı?
Ne güzel olmuş yolum yolunu bulmuş
Ufuklar gülüşünle yanı başımda doğmuş
Tarifsiz nimetler gönlüme huzuru koymuş
Latifelerin ömür uzatır, olur pek hoş
Adam adım attı, önünde bir kapı
Kapı kapalı, içerisi karanlık bir oda
Girilmemiş uzunca zaman oraya
Kapı eski, koku eski, oda eski
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!