Eğer olmasa
şu on dört şubat günü.
Anlamayacaktım, on dördümde sevdiğimi.
Kırkımda hala sevildiğimi.
Şimdi çok pişmanım.
Geç kalmışım.
Günleri sanki asırlar gibi akar.
Güneşi aydınlatmaz, ama hep yakar.
Gözler başka, gönül başka yöne bakar.
Gözden gönüle pınarlar çağlar gurbet.
Renk cümbüşü güzeldir, burada başka.
Doğa, tarih, sanat ruhunda gelmiş aşka.
Yedi tependen, yetmiş bin farklı temaşa.
Seyrine doyulur mu senin güzel İstanbul?
Kara yeşil, gök mavi, denizle iç içe geçmiş.
Gözlerime ilk bakan göz,senin gözlerin.
İşittiğim ilk sesti, senin ninnilerin.
Kevser ırmağı gibi, bal akan dillerin.
Hiç kem sözler bilmezmi senin anneciğim.
Bu gün son mektubuda attım.
Elimden hafif bir kağıt, üzerimden yüce bir dağ
uçup gitti.
Ufukta silinirken dağlar.
Hayallerim depreşti birden.
O dağın kır çiçeklerini yeşerten, bahar yağmurları değildi.
Ne ümitler bağlamıştım ben bu bahara.
Yazda geçip gitti hani sen gelmedin yar.
Göçmen kuşlar dönmüştü eski yuvalara.
Yavrular da uçup gitti sen gelmedin yar.
Dönme artık buralar oldu bir virane.
Ne oldu benim memleketime?
Baharda esiyor yıllardır boran.
Her şey boşlukta uçuşuyor.
Yok, olması gereken yerde duran.
Değersiz ne varsa gel gör ki, burada revaçta.
Akılda kalmamış, koca koca başta.
BÖYLE GİTMEYECETİM
Dün sabah baktım
arkamda kalan izlere.
Ne çiçekler koparmışım,
koklanmamış tomurcuk.
Gittin ya buralardan yerin dolmuyor.
Dünyam zindan oldu, sabah olmuyor.
Yaşamak, eskisi gibi anlamlı gelmiyor.
Beni anlamsızlığa bırakıp gittin anne.
Sen varken daha güzeldi, kardeş bacı.
Sahiller sakin, sokaklar neden bomboş?
Güneşin feri mi kalmadı, dünya loş?
Teselli veren çok, ama faydasız hoş.
Sizler şimdi nerde siniz eski dostlar?
Ellerimde fener ararım her yerde.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!