Ey suyun şehri...
Sandallarının birine binip çekip gittim...
Insanlar dolusu sokaklar boştu,
sokakların eski kokusu yoktu gittiğimde..
Yağmur yoktu...
Ayaklarımın tozuyla gittim...
Alacakaranlıkta çıkarım yola
Düşten geriye kalan umutları toplarım yeni güne.
Biriktiririm kumbaramda.
Günü beklerim
Kumbaramı boşaltıp
Umutlarımın karşılığında
Bir Topkapı geldi az önce aklıma
Bir avuç Eminönü
ve biraz İstanbul karda kışta.
LANET OLSUN!
Neden sonra,
Yine seni düşünerek uyuyacağım…
Yanlızlığına terkedilirken sokak
sıra sıra uzar kaldırımlar.
Ay vurur camlarına bu evlerin.
Sokak lambaları boşa yanar.
ne bir bank var altında,
Saat 02.30
Oda dört duvar
gece karanlık
ben Sahte Şair.
Satırlarca sen yazıp,
Bir bulut bulandırır ruyalarımı.
Yağmurlar eskisi kadar temiz yağmaz artık.
Ödün vermez kendinden hiçbir zaman yaşamın cellatı.
Üstüme gelir durmaksızın.
Durmaksızın korkar bu can.
Durmaksızın kirlenmiş bir bulut örter rüyalarımı.
Biliyorum… Biz asla, ama asla mutlu olamayacaktık. Bunu en mutlu anlarımda anladım… ve yine o zaman anladım bir daha o kadar mutlu olamayacağımı. Ne seninle, nede bir başkasıyla…
Nedenlerimiz çoktu. Senin engellerin benimkini aşamadı, benimkilerse seni…
Aramıza sadece yollar, yabancı kollar ve zor yıllar değil, aramıza biz girdik.
Farklılıklarımız girdi…
Senin kırıcılığın, benim kırılganlığım girdi… Barışmalarımızdan önce ve yine barışmalarımızdan sonrada. Aramıza korkularımız girdi…
Aşk
Çok olan insanların abarttığı,
Hiç olmayanın ise hafifsediği bir bağımlılıktır.
Buna alışıldığında ise geride bıraktığı
sadece bıkkınlığın beraberinde getirdiği pişmanlıktır…
Kelimeler herşeyi anlatmasaydı
konuşur, yazarmıydım hiç?
Susmak güç olsaydı,
böyle güçlü olurmuydum hiç?
Dinleyen olsa,
Olsada anlasa
Yokluğunda belki zamanın,
ya da var olup kayıp gitmesinde parmaklarım arasından
dilime bir cümle gelir.
Belki damdan düşer gibi,
belki şimarık bir çocuğun istediği oyuncak gibi,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!