Öyle bir keder sarsın ki etrafı mı,
karşı evin ışıklarına bakıp isyan edeyim.
Yanıtlanamaz “neden ben? ” soruları sorayım.
En ufak şeylerde hüznü görmek,
kendime pay çıkarmak işim olsun.
Sönsün ışıklarım, mumlar yakayım.
İstanbul hatırlatır sevgilerimi,
ikisini de…
Biriyle İstanbullu anılarım var
diğeri şehrin ismini bıraktı sadece.
İstanbul yarim olsa,
Uzanır mıydım koynuna
Bizi başkalarının yarım bıraktığı sevdalardan yapmışlar.
Doyasıya tadını çıkaramadık,
ama kaldık altında yüklerinin.
Gelmeyen kavuşmalar gibi,
askıya alındık,
bekletildik,
Martının denize cilvesidir
o kadar yakınından süzülüp bir balığı tutmak.
Can söküp koparır bedeninden..
Biri hep verir
Ve almaz diğerinden.
Bir başı buyruk yanlızlığımla
bir fincan orta kahve…
ve dört duvar şaidimiz.
Söz odadan çıkmaz girmediği gibi.
Şaitler kulak kesilir, ben dilsiz.
Sohbet kesilmez, baslamadığı gibi…
İstanbul’un dar sokaklarında bile yaşardım seninle
Akşama penceremde seni bekleyeceksem
kaç yazar bana
çıkmazlar,
yokuşlar,
is ve duman.
Ay’ın gözleri vardı,
Bir burnu ve
dudakları…
Otururdum, o ayakta dururdu.
Yoktu sırtını dayayacak kimsesi.
Bazen insan öyle ortalıkta kalıyor ki,
uzaklara çekiliveriyor herşey.
El atsan tutacaksın yakınlığındakiler,
el atsanda tutulmuyor.
Bazen insan öyle ortalıkta kalıyor ki,
Yaş 21, en deli yıllarım.
Bu yolun ya çok başı, yada sonuna yaklaşmışım.
Ya avuçlarımdan kayıp gider hayat,
yada ben hayatın.
Yas 21 en deli yıllarım.
İlk adımı atarken bile apaladığımın farkındayım..
Kimi insanlara çıra vazifesi verilmiştir.
Ateşin hükmüne boyun eyip, ateş olmak,
ibret-i alem yanmak için.
Başka canlara feda edilirler
ve kahramanlardır aslında.
Ateşten korkmayan,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!