İstanbulumun gözleri sabahı doğurur,
gecesi yalan söylemez.
Bir bakışıyla yakar,
Bir susuşuyla affeder seni.
Teninde tuz vardır, denizden kalma,
Dünya sadece bir toz tanesi kadar şu evrende,
Kainatın içinde bile toz tanesinin de tanesinin,
Sen kendini bu alemde ne sanırsın ey insanoğlu?
Varın yok'un sadece bir nefes ,
Ama derdin hep nef's !!
Nefsin uğruna atmadın mı kendini ateşe?
Her gecenin sabahına çıkmak vardı seninle,
Güzel yeşil gözlerine bakmak vardı,
Gülüşünden öpmek
Hoş sesinden aşkı içmek vardı.
Ne hayaller kurmuştum seninle,
Hani olur ya birgün beni görmek istemezsen
İşte o gün öldüğüm gündür o gün
Sinirden değil gerçekten, sende bitersem
Nefesimin kesildiği gündür o gün,
Meltem esintisi gibi İçimi ısıtmak istemezsen
Tenimin üşüdüğü gündür o gün
Ey sevgili,
İçim yanıyor sen gittin gideli içimdeki, bıraktığın koskoca boşluğu dolduracak Hiç bir kişi, hiç bir güç, hiç bir şey yok. Sen benden gittin gideli, ben, bende değilim. Sen benden gittin gideli ben neredeyim, kimim, yaşıyor muyum inanki bilmiyorum. Ben nefes almayı bile unuttum. Senle açtım gözlerimi. Senle öğrendim sevmeyi, sevilmeyi, aşkı sevdayı. Ben sende tattım mutluluğu, huzuru.. Seni seviyorum hemde çok.. O kadar çok seviyorum ki, seni düşünürken bile gözlerim doluyor yüreğimi bir hüzün kaplıyor. Meğer ne çok Sevmişiz birbirimizi. Ben eminim ki sende beni çok seviyorsun hala benim için atan bir kalbin var. Yüreğinin her bir zerresini kaplıyorum. Sana kıyamıyorum sana kızamadığım gibi, bir o kadar da özlediğim gibi. Hasret kaldığım sesinde bulduğum huzur hiç bir yerde hiçbir şeyde yok. Yemyeşil gözlerini çok özledim derinliklerinde kaybolmayı özledim. Uyurken kokunu içime çektiğim her an bilsen ne kadar huzur doluydum. Bir bebek masumiyetinde uyuyuşunu izlemek Benim için dünyanın en güzel zenginliğiydi. Sana ben hiç kıyamazdım. Senin için ölürdüm. Üstüne titrerdim. Seni Nasıl mutlu edeceğimi bilemezdim. Seni öpmelere koklamalara doyamazdım. "Ömrüm" deyişinle bütün yorgunluğum giderdi. Bütün dertlerim biterdi. Benim cennetimdi onu duymak. İçimi titreten duygularımı ateşleyen tarifsiz bir enerjiydi..ne güzel derdin ömrümm diye. Bir kez daha duymak için neler vermezdim. Sen gittiğinde ben kendimi çok denedim. Olmuyor be sensiz. Olmuyor hiçkimseyle. Ne yemek yiyesim var, ne dışarı çıkışım, ne aynaya bakışım. Ben Seninle doğdum seninle öldüm
Ah bir bilsen ne çok sevdim seni. Seceresini tutmadığım günlerin sensiz geçen anların boğazıma düğümlenen burnumu sızlatan hasretinin ağırlığı altında eziliyorum. Sana çok ihtiyacım var. Beni sensizlikle cezalandırma. Sensizlikle öldürme. sevgilim ah be sevgilim. Biz neden ayrıldık, birbirimizi bu kadar çok severken neden canımızı yaktık? Yanyanayken bile birbirimizi çok özlerken, nasıl bu hale geldik, nasıl katlanabildik bu kadar acıya. Biz bir an bile ayrı kalamazken nasıl nasıl nasıl ömrüm nasıl bu kadar hasreti birbirimize reva gördük? Nasıl kanattık kalbimizi? Ruhumuza bu kadar derdi nasıl yükledik?
Şimdi istesek de kavuşamayız artık. Herşey eskisi gibi olmaz, olamaz. Yokluğumuza alıştık. Acılarımızla avunduk. Ayrı köşelere savrulduk. Istanbulun bir yakasında Sen, diğer yakasında Ben, birbirimizi kaybettik. Artık bunca şey yaşanmışken biz eskisi gibi olamayız. Ne bu dünyada ne de ahirette kavuşamayız. Hakkını helal et sevgilim. Benim de hakkım varsa sana helal olsun. Kalbimin ilk ve tek sahibi. İlk aşkı tattığım adam hoşçakal..
Yine sensiz akşam oluyor
Kendi karanlığım içime çöküyor,
Işığım beni aydınlatmıyor
Ay ışığı derdimi anlamıyor
Bir sessizlik içindeyim
Varoluşumu tamamlamak için bu sıkıntılara katlanıyorum sabırla. İnsan her dönem, her evresinde yenilenir, bu tıpkı sezon atlayan diziler gibidir. Kendi iyi versiyonuna bir hazırlıktır, olgunlaşma sürecidir.
Sıkıntı insanı güçlendirir evet. Güçlendirirken de ya sabrını tüketir yada sabrına sabır katar. Belli bir yaşanmışlıktan sonra insanlara da tahammül edemez hale gelir. Ben öyle oldum mesela. Katlanamıyorum insanlara. Katlanamıyorum kendime.
Bedenim ve ruhum bile anlaşamıyor birbiriyle. Bedenim Kal diyor ruhum git. Orta yolu bulamamak acıtıyor zihnimi. En çokta hayal ettiğim hayatı yaşayamamak, hapsedilmiş tutkularımın dışına çıkamamak, hayal dünyamın dışına çıkıpta gerçek yaşamda kendimi yaşayamamak acıtıyor. İç dünyamda cesurken, dış dünya da o kadar çekingen ve korkağım ki, ördüğüm duvarlar çelikten bir zırh gibi...
Ne içeri kimseyi alabiliyorum, ne de ben çıkabiliyorum.
Ha birde aile baskısı altında eziliyorum
Kırk beş yaşında da olsan, hala çocuksun onlara göre.. İzledikleri tv programlarına göre, orada izledikleri herşeyin başıma gelmesinden korkuyorlar. Acaba ne sanıyorlar? Bu yaşa kadar belki de en beterlerini yaşamışımdır! Anlatmadım ki. Nerden bilecekler. Nasıl tahmin edecekler. O yüzdendir kendimi izole etmeyi tercih edişim.. İnsan sevmeyişim..
İnsan bir uçurumdur, ey gece,
Derinliğinde yıldızların suskunluğu saklıdır.
Bir an durur kalbinde zaman,
Ve suya düşen ay, kendi suretini unutur.
Bir rüzgâr geçer — hatıra gibi ıssız,
Tıpkı benim gibisin. Gururundan ödün vermeyen bir dik duruşla, karşısında dikiliyorsun düşmanların, edalı bir cakayla savuruyorsun derdi kederi. Bir varoluşsun sen, benim bir birey olduğum gibi seninde kendi kimliğin var savunduğun, tutunduğun, içinde kendi ruhunu bulduğun. Doğan gereği bir heybetin, içinde barındırdığın birçok hazinen var.
Sana uygun ol ayanı, senden olmayanı atıyorsun bünyenden...
.
.
.
Ey şehir, iki âlemin aynası,
Bir yanın tuz, bir yanın nur kokar.
Deniz susar, minare konuşur,
Her dalga “Hu” der, her taş “Var.”
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!