Ferfecir Şiiri - Ahmet Eren Erdoğmuş

Ahmet Eren Erdoğmuş
13

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Ferfecir

I-GÜL, KAR VE YALAN
Beyaz bir kar tanesi siyah gibi yaman.
Lambalar yanar akşam akşam.
Ah içimde ateş cayır cayır yanan.
Siyah bir gül ak gibi yalan.

Kasvetli, dalgalı ve fırtınalı bir kış akşamı,
Ansızın başlayan bir kar fırtınası sonrası,
Çiseleyen bir kar ve ufuktan görünen fecir,
Ruhumu kirlerinden arındırır bir Ferfecir.

Meğer gecenin karanlığında saklıymış günışığı.
Zambaklar en ıssız, kurak yerlerde açarmış.
Yağmurdan sonra çıkarmış en âlâ gökkuşağı.
Odunlar ışık yaymak için hunharca yanarmış.

Kutlu zaferlerin en âlâsı zannederdim.
Meğer ne büyük bozgunmuş, esir düştüm!
Ne büyük tufandır ki o gece; esrar, leş!
Çığ gibi yıkıldı hayallerim üstüme, serkeş!

Tahkikatla geldi rûveydalı heyûla.
Hayallerimi bir ağ gibi ördü o rüya.
Bir kar tanesi düştü karşımdaki suya,
Eridi gözlerimin önünde acı heyûla.

Ferfecirdir beni yaşatan zehrim!
Ferfecirimdir benim ölümsüz gerçeğim!

Sesler duymaktayım kalk, ayağa kalk!
Serden geçmekteyim yıkıl karşımdan yıkıl!
Devlerin esrarından geçer mi o yük?
Ferfecir kaç dakika sürer üç mü? Çok!

Giryan mıdır beni temsilen çıkan kelam?
Yolda görsen verir misin bana selam?
Yoldaki yabancı mıyız bir uçtan bir uca?
Heyhat! Yoksa boşuna mıydı aylar, yıllar?

Ölüm kaç dakika uzağımdadır beş mi on mu?
Sen olmadığında neyim ben yabancının teki?
Senin kalbinden sürgünlük kader mi kor mu?
Kaç asır daha sensiz yaşarım sensizlik ne ki?

Rüyalarıma sığınırım uyanmak istemem.
Rüyalarda yaşarım gerçeğini istemem.
Acımasızdır rüyalar, zehirler beni.
Sensizlik depremindeki rüyayı da istemem.

Bilseydin; bir hayal ülkesiydi gözlerin.
Görseydin; başkentinde çiçekler açardı.
Ordularından kaçarken olanlar aşikâr;
İsyanlar, kaoslar, iç savaşlar ve destanlar.

Siyah bir gül ak gibi yalan.
Gül gibi masum, rind gibi düşman.

Turnalar uçar bir kalp ülkesinden kalp ülkesine.
Getirirler senden bana intizarlı mektuplar.
Yayılır o en muştu cumartesinden.
Aydınlık dokunur gecenin karanlığına.

Saygıyla eğiliyorum turna kuşlarına.
Muhtacım verecekleri tek bir mektuba.
Yalvarırım, tek bir harf verin ondan.
Battım okyanusun derinliklerine, ne anlarsın!

Siyah bir gül ak gibi yalan.
Bir köpek karşımda havlayan.

Ferfecir; bir gün ellerini ellerimde bulsaydım,
Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme.
Ah o bakışların yok mu! Gözlerinde bulsaydım!
Kar taneleri serpilir semadan maveraya!

İçimde mahşer yanıyor!
Bir aslan kükrüyor!
Okyanus edasıyla yüzdüm sana,
Söyle girdaplar kimin umrunda!

Siyah bir gül ak gibi yalan,
Göl gibi duru, rüzgar gibi yaman!

Ölüm için yalvaran bir hasta gibi,
Gecelerde seni aradım Ferfecir.
Celladına aşık bir şair gibi,
Fecrinde beni yakmanı istedim.

Yağmalar ruhumu kokuşmuş kalp eşkiyaları.
Yağmalanmış ruhuma yeni devrandın sen.
İnce mi ince bir çizgisin ak ve kara arasında,
Beyaz gibi masum siyah gibi yalansın sen.

Rüyalarımda seni gördüm Ferfecir.
Uyandığımda hep seni istedim.
Katil bulutlar deldi hicabın perdesini.
İçimdeki her kale sana râm olsun istedim.

Aradım seni; en güzel imbatlarda.
Bekledim seni; ölüm isteyen imdatlarda.
Buldum seni; yarınsız sabahlarda.
Ararım seni; gecenin zalim siyahında.

Sabahları cenaze akşamları düğün.
Bu hayat denen şey nasıl bir düğüm?
Eğer değişmeyen tek şey ayrılıksa,
O halde veda mı etmem gerek sana elveda

Gökte şimşek ak gibi yalan.
Tavşan gibi masum, sırtlan gibi düşman!

Hasretin alev alev içime heyelan düştü.
Değişti soyut dünyam yerine asuman düştü.
Dikenli sarmaşıklar dolandı doğudan, batıdan.
Suladığım gülün dikenleri kalbime an düştü.
Sensiz tutunduğumuz dallardan yılan düştü.
Sensiz yüreğime dayanan kaleler nadan düştü.

Beyaz bir kar tanesi siyah gibi yaman.
Lambalar yanar akşam akşam.
Ah içimde ateş cayır cayır yanan.
Siyah bir gül ak gibi yalan.

II-YOKLUK, VARLIK VE YALAN
Monna Rosa okurdum nûmayan akşamları,
Hafif bir meltem gibi huzur eserdi akşamları.
Bahçeme gelirdi eskiden Ferfecir kuşları,
Yalvarırım hamûş fecir, zehirleme onları!

Görmediğin şiirlerde bile sen vardın
Varlığından haberdar olmadığın kıtalarda
Hiç görmediğin dizelerde
Aşk dolu şiirlerde
Söylediğim şarkılarda
Düşündüğüm baharda
Süzgün süzgün uçsuz bucaksız denizde
Bazen gördüğüm bir düşte
Yağan bir yağmurda
Öylesine harika bir renk cümbüşüyle
Yağmurdan gelen bir gökküşağıydın bazen
Sel olurdun akıntıya kapılırdım
Ama görürdüm seni yine
Uçan bir kuşta
Dalgalanan bir denizde
Damlayan bir damlada
Deli bir fırtındaydın bazen
Önüne çıkan her şeyi deviren
Devrik bir depremdin bazen
Devrim başlatırdın içimde
Sıradan sözlerine rağmen
Rüzgar olup eserdin içimde
Hiç sönmeyen ateşe rağmen
Rüzgar olup kuvvetlendirirdin ateşi
Su olup söndürebilmene rağmen,
Ferfecir olup doğabilmene rağmen...

Günün sonunda yine tekim kaderimle.
Aciz ellerim kaleme gitti istemsizce.
Yorgun ruhum dizelere sığındı yeniden.
En kalabalıklarda bile yalnızlık benimle.

Yok edersin beni içten içe,
Varlığına sığınırım Ferfecir.

III-BAŞLANGIÇ, SON VE GERÇEK
Varlığım külfettir ona.
Ah, onun varlığı lütuf.
Ben yalan kadar gerçeğim,
O günah gibi mevkuf.

Her gecenin olmaz bir fecri.
Göğü baltayla yarıp,
Şafaktan umut var eden.
Onu güneş diye toprağa kondurup,
Nihayetinde sabaha kavuşturan,
Diriliş muştusu ki,
Kızgın ölülerin,
Baraka tabutlarından,
Yükselen kar tanesi.
Kim bilir Ferfecir değildi belkide,
Aydınlığa açılan pencereler.
Belkide zifiri karanlığın habercisiydi,
Karanlık dağların arasından yükselen,
Ferfecir.
Kaplan pençesinde tutsak Ekâbir.
Dağ eteklerinde bedevi,
Derviş gibi aradım,
Sana olan manasız sevgimi.
Sordum en alim hekimlere,
Yokmuş bir panzehiri.
Ve seyrettim çölü,
Bir mesken gibi.
Baktım tüm bu dağlara,
Varlığımdan bi'haber kum tanelerine,
Haykırdım, benimsiniz artık!
Şimdi muhtaç çölde bir yağmura Ekâbir.
Zihin piramidinin en altında,
Serf misali,
Sefil ve bitkin.
Sendin,
Sürünen sürgünlerden ırak var eden.
Bir yol var ki ucu şatolarla örülü.
Bir yol var ki dikenden seller.
Izdırap vadilerinde tanyeriden selviler.
Pusulası bozuk, haritası kayıp.
Gecenin zifiri karanlığında,
Nasıl bulacak ki yolunu?
Yol korkunç!
Yol sessiz!
Yol vahşi!
Yol ki ızdırap!
Yokluğa varlık tohumları serpen yol!
Ormanın derinliklerinde,
Akıncı beylerce,
İzi silinen hain yol!
Geceye yenilmek,
Güneşe hasret,
Güneşi istiyor yaksa da kavursa da,
Cayır cayır!
Düşünceler zindanında bekler Ekâbir.
Boynu bükük gün sayarken,
Ümit ettim her leyl'in eşraf-ı.
Tanrım geride kalan ömrümün,
En genç halinde tekrar beyaz pamuklar.
Romandan alınmış gibi,
Mutlu hikâyeler.
Mutlu insanlar.
Ve kardelen çiçekleriyle kaplı,
Çiseleyen kar yağmurlarıymış meğer,
Beni yavaş yavaş öldüren;
Tatlı bir zehirmiş, bilmezdim!
Fışkırır ölüm bu toprakların kuyusundan.
Savaşmadan verdim düşmana şehrin anahtarını.
Pek kavi idi kalbimin surları.
Uygarlıklara gebeydi, yıkarken medeniyetleri.
Barbar kavimlerin düşlerini süslerdi.
Ve silerdi körpecik evlatlarını vatan uğruna,
Ölüme gönderen anaların gözyaşlarını.
Bu meydan savaşında yoktur galip,
Var, yalnızca bozgun bir rahip.
Her gece verir hayasızca vaaz.
Tek zayiat benmişim -meğer- bu vuruşmada.
İçimde ölenlere çare olmadı hiçbir gassal.
Kibrimin şemiyle kavruldu çilem.
Zincirlerden morardı bileklerim.
İşkenceden sızlardı kemiklerim.
Esir günlerimde aldım kazmayı elime,
Sürdüm her fecir -unutmuş- ölüler tarlasını.
Yıllar geçti saban ölümsüz iz bıraktı kalbimde.
Hasadımla ektim her fecir leşimden bin parça!
Ve zavallı Ekâbir kendi hanesinde bile parya!
Savaştım kaç fecir kokuşmuş leş kargalarıyla?
Her fecir daha da yaklaştım mavi gökyüzüne,
Ve dirildim her fecir kefenimle birlikte.
Fecirler vardır yabacılarda sabahladığım,
Bu gönül fakirhanesinde kapılar da kapanır.
Evimin yolunu hatırlamadığım fecirler,
Kalbine giderken aydınlık fecirler de kararır.
İlham deryasıyla boğulur bu ev,
Küçük balıkçı teknemle keşfederim.
Cihanın eşsiz manzarasını.
Fakat vardır av peşinde koşan her aslanın,
Tepesinde pençelemek için uçan bir kartal.
Teknemin altında dolanan yılan balıkları,
Eşkiya gibi cesedimden parça koparmak için Girerlerken sıraya beni avlarında pay etmek için.
Ve çakmak için beklemekten sıkılmış şimşekler.
Tüm cihanla fikirlerim çakıştığından,
Ters düştüm sanki her bir göktaşı ile.
Şimdi gezegenimi yok etmek için geliyorlar.
Sanki dağları taşıyorum sırtımın üstünde.
Şimdi yeryüzüme çivi olmak için geliyorlar.
Depremlerime karşın bir başkaldırış!
Bir isyan yokuşlardan doğan ve açılan,
Geniş mi geniş meydanlara haykıran!
Demedi ki bu kalabalığa biri çıkmaz sokak?
Savaştım kokuşmuş kalp eşkiyalarıyla, aklımla.
Düştü şehir, girdiler aklıma engel de olamadım.
Sonunda tükürdü çirkin eşkiyalar yüzüme.
Kustu karnındaki nefreti kirli fahişe.
Esaret altındayken ablukalar diyarında,
Bağırır yeşil, dev bir gardiyan.
Bekliyor dikenli sopasıyla kapılar hanında.
Yok mu dilimi bilen bir kişi bile,
Batmakta olan bu anılar bataklığında?
Gezdim bağları bir ermiş edasıyla,
Aradım benliğime hasım kendimi.
Sahaflarda aradım beni yazan kitapları,
Herkesin kaderi aynıymış meğer,
Yalnızca farklı roller, isimler.
Alın yazımdan daha gerçek,
Alınımı delip geçen bir kurşun.
Yaşamadan "yaşadım" demekten farksızmış,
Sevilmeden sevmek.
Doğmadan ölenlere nispettir bu mersiye.
Çile deryasında derinlere demirleyen kadırgadır.
Delik tahtalarıyla tutunmaya çalışır hayata.
Tehammülfersa ile râm hamûş suizandır.
Denizleri aşıp derede boğulan,
Ekâbir'in,
Başarısızlık öyküsüdür.
Bu manası derin,
Yazması anlamsız mısralar.
Ve korkmamıştım hiç bu kadar,
Şeydâ aklımın kendiyle çelişmesinden,
Kâinatın mayasında devr-i daim varmış.
Yaşattığınla yanmadan gitmezsin bu turaptan,
Lakin beşer ki sarrafken de anlamaz,
Salkımlar dolusu altının değerini.
Kalem ağır,
Her harfi yazdığımda elim dağlanıyor sanki.
Ve harflerin en güzeli.
Bakıyor bana aşağılayan gözlerle.
Hatırlamamam gereken her şeyi,
Çelikten duvarlara yazdım çiviyle.
İbret-i âlem olsun diye döktüm dizelerimi.
Sevdiğim her şey nefret etti benden,
Bir kalemim kaldı,
Ondan da ben nefret ettim.
Yapıştı elime çıkmayan bir lanet gibi.
Hep böyle değildi, kalabalıktık eskiden.
Sonra ayrıldı masadan dostlar bir bir.
Bende hep böyle değildim,
Korkaktım eskiden.
En çokta korkunun kendisinden korkardım.
O kadar korkardım ki korkudan,
Kendi kalbimle bile yüzleşemedim senelerce.
Tiksindirdim herkesi kendimden.
Ruhum bile tiksindi benden.
Kalbim acıyla pompalıyor kanımı.
Beynim bile lanet okuyor bana.
Ve artık,
Kalem ile ben;
Ayrılmaz bir bütünün habercisiyiz.
Çıkar ilişkisi var aramızda.
Nefret ediyoruz birbirimizden,
Ama katlanıyoruz.
Tıpkı senle olduğu gibi,
Tıpkı bana yaptığın gibi Ferfecir.

Ölümü hatırlatır bana her gece.
Ferfecir'e uyanmamak için,
Aşık oldum öldüren ölüme.

Varlığım külfettir ona.
Ah, onun varlığı lütuf.
Ben yalan kadar gerçeğim,
O günah gibi mevkuf.

Ahmet Eren Erdoğmuş
Kayıt Tarihi : 3.8.2023 22:37:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Filozof Sosyolog
    Filozof Sosyolog

    Kaleminize yüreğinize sağlık. Tebrik ederim.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)