Makbule geçti can eriği
Tadı hala aklımda
zarif bir şirazeydi sante maria.
Ve güpedündüz dizilmesi kurşunun dar bir delikten çıkışı
acısı,sancısı ve yalancısı gittiği yerlerde ölümün…
Kaç saçı kuruttunuz siz çatılar
Kimleri güldürdünüz ali nazik gibi yüzler
Düş avlularımın üstünde dolaştınız yıllarca
Yıldızlarımızı, gecelerimizi katlettiniz hunharca.
Şimdi çatımıza bakanlar görürler ahşap ve tuğla.
Yağmur damlalarına karışan pembe düşlerden eser yok
Ve seni düşündüğümde,
Ihlamur buharından akislerle yüzümde
Kaşe kağıdına uzanmış yatmaktayım
Ve belkide zamanın dante noktasındayım..
Kıskıvrak, yakalanmak üzereyken
Kırk kanaat.
Son bir merhamet tütürmek ortalıkta
Kurtarmak kanadını kuşun aç kedilerden
Ölü yada sağ iyi yada kötülerden
Mıh gibi hatırlatmak adımı insanlara…
O insanlar ki;
çalışmaktan yanan derileri,
öksüz babalığı, ekmek parası
zihniyetleri
Ve pervasızı
Ve yalnızı
Sessiz ve sedasız çakalı yitik bahçemin üstünde her bayram nevruz gibi,
buz gibi, aşk gibi, betimlemesi soluğun,
Ve belirmesi aynada derin bir akis izi
Canımın için kız kulesi! ...
Sekiz kolla kamçısı, geçiyordu ahtapot
Ilık gecelerimde, Ilık gecelerimden
Acıtmayan bir yangın tutuşuyor içimde
Benzin kokularından, Benzin kokularından
Korkmakta ahu gözleri şeffaf karanlıklarda herdefa
Ve kuytuluk belirmekte gözlerinde, uyanırken şafağa…
Yıkılmakta duvarları saadet konağının güzel ülkemin
Yağıyor yağmur
Ve yağması hayrı ile gülerken içimde
Ben bu yağmura kurbanım, kuzusuyum
Belki de sizleri özlüyordur vidaları aşık pencerem
tüm hıncıyla boğazlarken bulutlar romantikliği
Ölümse ölümdür
Yaşamaksa yaşamak
Ölümün sonrası var,
Yaşamınsa sancısı
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!