Şan, şöhret tek amacı,
Yatağı yün, karnı tok.
Altınları boyunca,
İki gram huzur yok.
Ölmeden önce kefeni biçmeye var mısın?
Ab-ı hayattan kanarak içmeye var mısın?
Gecelerde uyanıp zikretmeye var mısın?
Ve kainatı harf harf fikretmeye var mısın?
Bütün sevenler terkeder,
Bir gün elbet birer birer,
Sonunda payına düşen,
Sonsuz ve acıklı keder.
(06.07.11 / Akdağmadeni)
Hani o eskimiş, taşları sökülmüş,
Hani o saklambaç oynadığım sokak.
Tenha yollarına yapraklar dökülmüş,
Nerde o sesinden korktuğumuz uçak.
Dalını kırdığım kayısı ağacı,
Beklenmedik bir an, ayrı bir telaş,
Arkana bakmadan gidersin bir gün.
Eskiyince zaman, sen yavaş yavaş,
Yıllara borcunu ödersin bir gün.
Elbet kalmayacak yanında kimse,
Bu vakitlerde o kız, siyah gözleri mahmur,
Bir derin düşünceye dalar penceresinde.
Kısık dudaklarından şarkısı duyulur,
Bir veda yorgunluğu titrek nefesinde.
Saçları belik belik inmiş omuzlarından,
Söz verdim sana ben dönemem kavlimden,
Ben sadece sana, tek sana vurgunum.
Ellerini o gün aldın ya elimden,
O bi-vefa güne, geceye dargınım.
Bu anlamsız hülya, bu hazin hikaye,
Eskitti seneler, beni de eskitti,
Saçıma kır düştü, bekleme sevdiğim.
Elimde tuttuğum bu en son ümitti,
Bahtıma zor düştü, bekleme sevdiğim.
Sundu hayat bana altın tasta zehir,
Yıktı gurbet beni, ocağım virane,
Üstüme sur düştü, bekleme sevdiğim,
Güvendiğim dağlar derdime bigane,
Dostlarım hor düştü, bekleme sevdiğim.
Tıkılmış kalmışlar, trenler garlarda,
Dağlara, ovalara,
Denizlere göllere...
Düşene aşk uğruna,
Mecnun gibi çöllere...
İnceden fısıldasam,
O mübarek adını,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!