Sen hüznümün tesellisi,
Sen yüreğimin sesi,
Sen ömrümün son nefesi,
Sen hayatımın neşesi,
Sen gençliğimin hevesi,
Sen fakirin tek hazinesi,
Nisanın yirmisini gösteriyordu takvim,
Geldiğinde dünyaya Amine’den o yetim.
Sönmüştü o gece, bin yıldır sönmeyen ateş,
Doğmuştu Mekke’de yıllardır beklenen güneş.
Kabe’de yüzlerce put yere serildi bir bir,
Teşrif edince dünyaya o Kutlu Misafir.
Nedir yaşamak, nedir?
Dolaştım şehir şehir.
Düşündüm gündüz gece,
Bir çözülmez bilmece.
Ah yaşamak yaşamak,
Sen sultansın saraylarda,
Ben kölenim kapında.
Sen bahçelerde gülsün,
Ben sana aşık bülbülün.
Güller sarsa alemi buram buram,
Sen kokmayan baharı ben neyleyim.
Binbir güzel ile süslense dünyam,
Sen olmayan o yari ben neyleyim.
Kat kat içime işledi hüsranım,
Gözlerin kadar buğulu bardaktan,
Zehir ol, içime ak da öyle git.
Köşeyi dönerken taşlı sokaktan,
Bir an gözlerime bak da öyle git.
Mevsim kışa döndü soldu gül bahçem,
İçimde serseri çocuğun titrek nefesi,
Bir şarkı tutturmuş dilini bilemediğim.
Arkamdan takip ediyor birinin gölgesi,
Yüzünü aklımdan bir türlü silemediğim.
Yürü yürü bu yolun gideceği yer boşluk,
İlmek ilmek saçların birbirine dolaşır,
Bıkmadan, usanmadan çözersin akşamları.
Ve yorgun gözlerinde yıllar, izini taşır,
Öylece yatağında sızarsın akşamları.
Gözlerine bakınca öyle hisli ve ürkek,
Heceleri aşk kokan romanların,
Mürekkebi benim, kalemi sensin.
Ayrılık sancısı çeken anların,
Istırabı benim, sitemi sensin.
Sanma biter, hasreti bu dağların,
O gece,
Yağmur dinince,
Hesabım kesilince,
Ellerime,
Ölüm fermanım verilince,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!