EVİ TERK EDEN ZAMAN /
Rüzgâr alıp götürür gölgelerimizden dökülen yağmuru
Tahta köprüler yalnızdır
Tan ağarır erken gülümser güneş tahta köprüye
Tasa yok
Kana bulaşmış kağıdım
Gözlerimi yumdum ki gün batmış
Zaman tükenmiş balıkçının teknesinde
Denizin üstü ıpıl ıpıl ışık gölgesi
Seni kıyıda dururken
Seni dal altında gölgelenirken
Yakamı açmış
Kollarımı çemremişim
Seni arıyor ışıktan kamaşan gözlerim
Sesim uğul uğul uğuldayan ırmaktır
Ormanların en gölgeli yeridir ya da
Yaşamı destansı geçen
Böyle böyle bilgece ömür tüketenler
Derin düşlerden yorgun kalkanlar bilir
Günü gonca gül yapan aşktır
Bahçemi donatan ey ay ışığı beni anımsa
Kentlerin geçilişini
Kentlerin arkada kalışını
Hayallenip uykudan kalkarken
Ölümü çoban yıldızı düşünüp
Esenleşmek için
Dostlarla aşkla giderken
Zamanım var mı zamanım yeter mi bilmem
İstanbul’a boyanan martılar gidip gidip gelirken
İçime bir ateş düştü
İskelede bir vapur var seni bekleyen
O vapurla gidersen eğer
Bugün bozgundur deniz
Haraptır uzak ketlerimin son hali
Vay anasına vay
Gün batımının sülalesi şaraptır
Sokağı kırmızı kapısı örtük evlerden
Çıkıp gelince bir İstanbul akşamı
Susamış mıdır
Acep de hele
Bahçemde gül kadifeler susamlar
Karanlıkta gözden kaybolan çocuk
Yorgunluğunu serpe serpe yollara
Korkuya ve sessizliğe bulaşmış saçlarıyla
Vay anam diye diye giderken
Efil efil esen rüzgârda
Yüreği ateş ve kül iken
Ezilmiş midir yüreği de hele
Irmağımdır denizimdir hep
Mavinin atlasından doğarken
Ateşin narında ölürken
Boğuk sesiyle çalgısının sesine karışan
Aşkı geçmiş zaman hükmünde ve uluyken
Kederi ben bilmem o bilir
De hele bana de hele
Dağlara doğru ne söyler şaman
Sesin duyulmaz
Adın bilinmez olsun
Kuşların saatine ayarlıyken gökyüzü
Varsın gitarın telleri kopsun
Kuşların tılsımı bozulmaz çünkü
Dudağımda kırık dökük şarkılar
Alıp alıp başımı gittiğim zaman
Gül dalının yaralı kuşları mıdır
Yoksa de hele
Yoksa dur hele
Fabrika damlarına konan
Kül rengi serçeler
Rüzgârın bulut döktüğü lodos şehrinde
Dün ve dünden önceki gün
Topal bir martı ve ben
Oturmuş isli bir fenerin ışığında
Çok içmişiz üstümüze geliyor kocaman deniz
Balıkçı kulübesi de çok içmiş
Ön duvarı yan yatmış bu yüzden
Masalını soyun gözlerini giyin
Nehrime uzak şehrimin şehrine az kala
Kendi kokun kendi renginle
Kanatsız ve atsız
Çıkıp da öyle gel
Aklımın yangını üşürken
Kendimi bağışladım evi terkedip giderken zaman
Tutup gözlerinin ahu renginden
Sularda ıslanan kayık örneği
Lodosta parçalanıp dağılmışım ben
Çamurlu yollardan geçerken çıngıraklı bir zaman
Bu kaçıncı canımın acımasıdır sana bakarken
Gözlerin bir nehir saçlarının ucu bakır bir bulut
Sır oldu sis oldu
Silindi gitti hayalden
Turgut Koçak
Kayıt Tarihi : 5.2.2022 14:29:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!