Yaralama beni, ben zaten sana yaralı gelmişim.
Yüreğine konan kanadı kırık bir serçe misali sana sığınmışım.
Can evime misafir değil, ev sahibi ol demişim.
Daha fazla canı ne kadar yanar ki diyerek sınama, yaralama beni...
..
Nedenler niçinler üzerimde yük benim
İncilmiş yüreğimde ne çok sırlar dolu benim
Leylak,sümbül bahçesi bir ev hayalim
İzimi kaybettirecekler benim bir gün biliyorum
Fakatlar,lakinler ağır geldi taşıyamıyorum
Evet,evet ben değilim artık kendimi tanıyamıyorum
Rıca minnetle yürüyor hayatım ve işim
..
Tek harf dahi konuşsam susturuveriyorsun,
Ağzımdan bir laf çıksa, derhal saldırıyorsun…
Her lafımın içinden, dev mana arıyorsun,
Aleyhte şer arayıp, sonra korkutuyorsun…
Biz anlaşamıyoruz yan yana gelemeyiz,
..
Hakkı var ev sahibim, halısını çırpacak,
Çamaşırlarım var ki hiç de aldırmayacak…
Laf mı söyleyemeyiz hocam, çık deyiverir,
Şükür halime şükür Rab sabrımı vermiştir…
Desem, şunu hiç çırpma evi hemen boşalt, der!
..
Vaziyeti hatırlat imar, ruhsat araştır,
Haklı çıkabilirsin ev mutlaka kaçaktır…
Zavallı köpek için etrafı kışkırtmışlar,
Toplanmış üç beş kişi bir de dava açmışlar…
Tahliye istenilir kuzucuklarına,
..
Elimizde süpürge tabi ki elektrikli,
Ev, ahır dedikse de şahsımız seviyeli…
Henüz masamız yoktur her şey yere dökülmüş,
Yine de sandalyem var deme ki görgüsüzmüş…
Dedik, bir süpürelim yerde her ne var ise,
..
Biliyormusun..
İlham Perisi
Gidişin de matem tuttum..
Dönüşün de bayram ettim...
Gidişin de ev cehennemim..
Dönüşün de ise ev cennetim oldu
Ne olur birdaha gitme....
..
Şahsımız laf konuşmuş biraz sır açıklamış,
Belki samimiyetten size biraz açılmış…
Sense ev ev aramış, sözü ulaştırmışsın,
Bire bin ekleyerek şahsıma kışkırtmışsın…
Lafım gerçek sanılmış adeta inanmışlar,
..
Konuşmak istiyorum ne fırsat verdi nede benle geldi yoruldum?
Çıktım ben yola yanlız başıma sandım ki çok kolay olacak tek başıma kaldım koskaocaman ev bir kaç aydan sonura baktım ki sıkılmağa diyemedim içimde olan sözleri saklı kaldı o bende yılar bir birini kovalarken yanlızlık beni zorlamağa başladı içimi kimseye açamaz oldum fısıldadım en yakın kim varsa yakınımda yok ama uzakta olan çocuklarıma açıldım bir kaç sefer fısıldadım baktım ki olmaycak kendime en yakın arkadaş aramaya başladım kafama göre birini buldum ve çıktım seni istiyorum dedim mecburdum çünkü eve girmez olmuştum o günden sonura eve bağlanmağa başladım ve iyi de etmişim yoksa kayıp olacaktım ara yerlerde yanlız yaşanacak değildim yaşanmaz sorsalar seni seven kim sana yakın olandır uzaktan görünmez yakına gelinmez ki bir daha gelirsem dünüyaya hataları ben yapmam yapılanlarda yapılıyormuş bu yazdıklarım okuyan kim olursa olsun nasıyat şekilinde yazıyorum belki faydası olur diye bana faydası olmadı o hata yapılmadan dur demen gerekirdi yuvadan ayrılmadan düşünün ufak bir sinir nelere mal oluyor haklı buluyorum belkide hapstekilerin fazlası iftira düşünmeden yapılan işlerin yüzünden ceza yemişler bende yedim kendim verdim kendi cezamı sevceğim insanlar yok ki yanımda bu da ceza değilmi ne yersen ye tadı anşılmıyor ki bin sefer düşünün yapacağınız iş için varsa sevgi yakın temes olman gerekiyor ben bunada razı geldim en sonunda beterin beteri var? ? ?
..
Alışamadım ardına bakmadan çekip gidenlere
Gönül bahçelerine sevgisizlik tohumları ekenlere
Bir senfoninin misafir odası tedirginliğinde değil
Yanık bir türkünün ev sahipliğinde kal benimle
..
Yanımdaki arkadaş, yemek yiyelim dedi,
Hiç itiraz etmedim, çünkü çok istekliydi…
Şahsımın bildiği yer, pek hoşuna gitmedi,
Dedim sen götür bari bunu da kabullendi…
Götürdü en lüks yere, girdik neyse içeri,
..
Geçen huni almıştım sanki bir set halinde,
Sonu dokuzlu değil hilesiz bir şekilde…
Her tür boyuttan vardı farklı farklı şekilde,
Şimdi her biri kayıp, bulunmaz hiçbir yerde…
Kaldırmamam gerekir sonra bulamıyorum,
..
Asrı Gurbet Harap Etmiş Köyümü
Bülbül Gitmiş Baykuş Konmuş Gelele
Ben Ağayım Ben Paşayım Diyenler
Kapıları Kitlemişler Gel Hele
Bir Ev Burda Bir Ev Karşıda Kalmış
Sorun Hele Bizim Komşular N'olmuş
..
Hamur yoğuruluyor yani hazır değilmiş,
Bir başka zaman uğra henüz yeni girmişiz…
Kıymalı pide, yokmuş oturmadan çıkarız,
Sonra özür dilerler yanlış anlaşılmışız…
Ertesi gün uğrarız eleman bir yerdeymiş,
..
Yalın ayak sokaklarda gezinen
Bağırıyor bir mutsuz adam
Gökyüzü ile ağlıyordu
Acılar içinde devinen
Bir mutsuz adam
Mutluluğun cimrisi
..
Haziran 2011 Büyük Kımılı köyünden Göydağ ya ylasına gitmek için sabah erkenden yola koyulduk. Üç saat, yol boyunca uçurum kenarlarından, taşlı yollardan, koltuklarımızda sıçrayarak, ayaklarımız yerden kesile kesile, ve sanki atlı karıncalardaymışız gibi, kahkahalarla devam ettik. Ben arabanın taşlı yollarda limitin üzerinde hızlı gitmesine alışık olmadığım için, minibüs her an devrilecek diye arada bir korkuyordum. Yol boyunca doğanın el değmemiş muhteşemliğini izlemek ise bir başka keyifti! Yemyeşil ovalar, tepeler ve dört bir yanın çevrili olduğu dağlar tüm görkemliği ile bizimleydi; gittikçe yükseklere çıkıyorduk. Temiz ve pâk hava tebessümle esiyordu genizlerimizde ve nihayetinde yaylaya varmıştık…
Yayla, tüm muhteşemliği ile gözlerimizin önündeydi. Allah’ım bu ne güzellikti! Gözlerim, bedenim, ruhum inanmıyordu bu harikuledeliğe! Dört bir yanı dağlarla çevrili ve yatay şeklinde yukarıdan aşağılara doğru edalı gelin gibi süzülerek kurulmuştu yayla. Her yanı yemyeşil, hiç görmedimiz çiçekler ve beyaz papatlarla kaplıydı. Kuş ekmeği dediğimiz yenilir bitki ise hiç görmediğim şekilde yorgan gibi örtmüştü toprağı ve toprak sanki ev sahipliğini yalnızca kendisi üstlenmiş gibi, kapılarını sonuna kadar açmıştı. Kayalar yer yer birlik olmuş, tepeler ise grup grup sal taşları bağırlarına basmış, adeta anıtlaşmışlardı! Taşların arasından bile rengarenk çiçekler fışkırmıştı. Silim soğanı her yerde mis gibi kokuyordu!
Orta yerlerde dağlardan kar suları ve kaynak suları birleşerek çaylar oluşturmuştu. Çayların kıyıları ise yarpız, su sandalı ve daha adını bilmediğim bir çok bitkilerle kaplıydı. Çayın hemen yanında esger (asker) bulağı, soba borusu takılarak kaynak suyun akmasını sağllıyordu. Buz gibi nefisti su! Tanrı’nın bizlere sunduğu bu armağan, keşfedilmek için duruyordu. Gökyüzü tam başımızın üzerinde, elimizi atsak dokunacak gibiyiz. Yer yer bulutlu, yer yer güneşliydi.
Karşı taraflara baktığımızda isyana muktedir başı ile Eleyez dağı, ve yanı başında ufacık kalmış diğer dağlar… Onlar bile sanki bizimleydi. Dağların döşünde yer yer, üzeri tozdan karalmış, ama altında dumur dumur kar taneleri… Hayvanlar dağların sinesine yayılmış, vakur duruşları ile otlayışları, doğanın muhteşemliğinde mutluluklarını yansıtıyordu! Atlar rüzgârla yarışıyorlardı sanki ve ilk defa toplu halde atların koşmalarını izlemiştim hayranlıkla!
..
bir gün daha eriyor sona
gölgeler düşmüştür
kuytulara mutlaka
ne düşünmeli
neler hissetmeli şimdi
ev aynı ev, kapı aynı kapı
..
,
MUHAMMET AMCAM NAMI DİĞER İMAM
Evin en küçük oğlu. Hep gölgede büyüdü. Babasının yanında Kuran okuttu. Tahsili yok. Ne maddi ilimlerde, ne manevi ilimlerde bir eğitim almadı. Çocukluğunu köyde, gençliğini şehirde geçirdi.
Askerden sonra işçi olarak bir fabrikaya girdi. Ağır işçilikti çalıştığı, ama O yılmadı. Evine yorgun argın geldi. Anne babasıyla oturdu. Ondan ziyade Onlar Ona baktı.
Çok kuvvetliydi. Belli ki tekne kazıntısı bu evlat iyi beslenmişti. Tokalaşırken yakaladığı elleri demirden eldivenle sıkar kelepçe gibi sıkar, sahibini bağırtırdı. Bu güç gösterisi ona büyük bir haz verirdi.
..
Namus, şeref, diyerek ev vermeyeceklermiş,
Bekâr, olduğumuzdan lanetleyeceklermiş…
Anlayamadığım şey batmamışız batağa,
Ruhumuz Rab’den yana düşmemişiz tuzağa…
Doğruluk, dersen bizde edep, ahlaksa tamam,
..