Her şeyden elimi çektim usulca,
Kaldım bir köşede, sustum boşluğa.
Ne bir heves kaldı, ne de bir sevda,
Sanki ben değilim şimdi bu beden.
Gülerim yüzüme sinmiş acıyla,
Gurbet bir çığlık, sessiz ve kara,
Güneş batarken yaralar büyür.
Almanya yolları, soğuk ve sisli,
Rüzgârla titrer, yüreğim kırık.
Ey kışın gölgesi, uzar da biter,
Uğruna yandığın bu dünya, bir selâ,
Ömrün tükendi mi okunur bir Fâtiha.
Sanırsın mal mülkle kurulur saltanat,
Sonunda toprağa yazılır bir istirâ.
Görkemli hanların, köşklerin ne fayda?
Ben seni severken eksildim biraz,
Tutunduğum dallar kırıldı bir bir.
Sen hep giden oldun, ben hep kalan,
Ardından susmak bile ağır gelir.
Yüzüme bakmadan geçtin içimden,
Sen, üzülmenin ne demek olduğunu bilmezsin;
Gönlümde anlatamadığım bir hâl var.
Ben bir sevgili için yanarken,
Sen büyüleyici bir köz ya da dokunulmaz sabah esintisi misin?
Göz attığın ruh hâlimi
Bir yola çıktım ardıma bakmadan,
Uğruna nefesimi, sesimi, geçmişimi bıraktım.
Köklerimi söküp bilmediğim toprağa ektim,
Gökyüzünü bile değiştirdim umut uğruna.
Ama adımı taşıyan eller, beni yere bıraktı sessizce.
En karmaşık hallerimde kalır mısın benimle birlikte?
Zihnimde kaybolan düşünceler, seninle var olabilir mi?
Düşlerim parçalanırken, yüreğim dağılırken,
Bir arayış içindeyken, seninle bulur muyum benliğimi?
Geceleri gözlerimdeki karanlıkla boğuşurken,
Daraldığında yollar, çöktüğünde omuzlar,
Sanırsın ki kalbinde yankılanan son söz var.
Oysa her gecenin koynunda saklı bir sabah,
Her hüznün ardında Rahman’dan bir İnşirah.
Ey yorgun gönül, yükünü ağır sanma,
Nereye gidersek gidelim, hoşça kal burası,
Yılların izinde kaybolur mu hatıraların rüzgarı?
Yeni yollar açılır, umutla mı dolar yüreğimiz,
Geçmişin hüznü mü süzer, yoksa neşeyle mi döner sevdalarımız?
Her adımda sorarız, “Bu yol nereye varır acaba?”
Denizin dibinde taş oldum sustum,
Rüzgârın dilinde yaş oldum uçtum.
Alev alev yandım, köz oldum, düştüm,
Bir martı kanadında buldular beni.
Yıldızlar sönerken geceye daldım,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!