Uğruna yandığın bu dünya, bir selâ,
Ömrün tükendi mi okunur bir Fâtiha.
Sanırsın mal mülkle kurulur saltanat,
Sonunda toprağa yazılır bir istirâ.
Görkemli hanların, köşklerin ne fayda?
Ben seni severken eksildim biraz,
Tutunduğum dallar kırıldı bir bir.
Sen hep giden oldun, ben hep kalan,
Ardından susmak bile ağır gelir.
Yüzüme bakmadan geçtin içimden,
Sen, üzülmenin ne demek olduğunu bilmezsin;
Gönlümde anlatamadığım bir hâl var.
Ben bir sevgili için yanarken,
Sen büyüleyici bir köz ya da dokunulmaz sabah esintisi misin?
Göz attığın ruh hâlimi
En karmaşık hallerimde kalır mısın benimle birlikte?
Zihnimde kaybolan düşünceler, seninle var olabilir mi?
Düşlerim parçalanırken, yüreğim dağılırken,
Bir arayış içindeyken, seninle bulur muyum benliğimi?
Geceleri gözlerimdeki karanlıkla boğuşurken,
Daraldığında yollar, çöktüğünde omuzlar,
Sanırsın ki kalbinde yankılanan son söz var.
Oysa her gecenin koynunda saklı bir sabah,
Her hüznün ardında Rahman’dan bir İnşirah.
Ey yorgun gönül, yükünü ağır sanma,
Nereye gidersek gidelim, hoşça kal burası,
Yılların izinde kaybolur mu hatıraların rüzgarı?
Yeni yollar açılır, umutla mı dolar yüreğimiz,
Geçmişin hüznü mü süzer, yoksa neşeyle mi döner sevdalarımız?
Her adımda sorarız, “Bu yol nereye varır acaba?”
Denizin dibinde taş oldum sustum,
Rüzgârın dilinde yaş oldum uçtum.
Alev alev yandım, köz oldum, düştüm,
Bir martı kanadında buldular beni.
Yıldızlar sönerken geceye daldım,
Sesine vuruldum bir sabah gibi,
Gönlümde uyanır ince sızım gibi.
Adını duymak da bir günah gibi,
İçimde yankılan yâr sesi oldun.
Gözlerin gecenin ayazı gibi,
Bir akşam sessizlik çöktü dağlara,
Gönlümden düşenler sardı yolları.
Kim bilir hangi söz kaldı dudakta,
Baktım, kaybolmuş eski yıllara.
Bir sızı yükseldi ezan sesinden,
Ne ihanetini unutur bu yürek,
Ne bıraktığın o derin yarayı.
Bir nefret büyüdü derinlerde içimde,
Küllerle doldu ruhumun sarayı.
Gözlerin mi yalan söyledi bana,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!