Ertuğrul Koç Şiirleri - Şair Ertuğrul Koç

0

TAKİPÇİ

Ertuğrul Koç

The hope, outside back of winds
I don't know, sunny days...
where is the very closer teas?
I'm waiting there, with future's brightness

today Friday, from days,

Devamını Oku
Ertuğrul Koç

“-Ulan İstanbullu “ diyebilmek bütün hışmıyla.
“-İstanbullu” deyip dövmek, boğazlamak...
Acı çektirmek yavaş yavaş intikamımın ziyadesiyle
Hepsinden vazgeçip tükürmek suratına suratına
Sonra bu muydu Başçiftlikli olmak demek?
Hesabını sormak yalnızlığa terk edilişimin

Devamını Oku
Ertuğrul Koç

Ve sessiz geceyi inleten bir nağmeye dönüşür, kulaklarımdan kalbe doğru adımlanan ilahi sada. İnsanların uykularında farkına varamadıklarının aksine intibahına düşkünlüğümü arttıran şevki tadıyor, aklımın idrakini, hücrelerimin vecdine kendimle bırakıyordum.Nerde olduğunu saptayamadığım ruhani hislerin dokunuşlarını yaşıyor, uğrak mekanların varılamayan manzaraları seyrediyordum. Bu gece...Bu mana... Uzaktakilerin garipsenmesinde sıradanlaşıyor, haykırışların ağlamaklı çığlıklara dönüştüğünü anımsamaya başlıyordum.

Zaman esrarengizlikte manayı sorarken "Yaşıyor" olmaklığın ne olduğun kurcalıyordu. Bir kadife perde miydi? Teessüs etmiş varlıkların bir suya dokunuşu mu yoksa? Dertlerim, gönlümün temellerinde doğurduğu nura dayanıyor, dayanağında ki gecenin bu ilahi lahutisini, ömrün sonlanmayan derin yolculuklarında dinliyordum.

Ne sevdaya ne hasrete doysun bu ruhani kalbim..Gecelerin ki gibi karanlık yolculuklarda seheri bekleyen ramazanlarda çoşsun bu halim..Geceler, karanlık... ve nihayetinde ki idraki, son nefesinde hakikati haykıran an olsun, tüm kendinden geçmişliğiyle...

Devamını Oku
Ertuğrul Koç

-Değerli Arkadaşıma-

Ömür saltanat gibidir,
Ya yücelecek kadar gururlu olursun,
Ya da saltanatının yettiği kadar mutlu...
Nihayetinde ise...Hüzün tohumlarında kavrulan ıztırap,

Devamını Oku
Ertuğrul Koç

Öylesine bir sevdaya tutulmuşum ki Başçiftlik'e dair....

Nutkum tutuluyor, aklımın bir köşesine hasretin dokununca.Nerede olduğumuzu unutmuş mecnun mihenginde garip ve hissiyata gark olmuş vaziyette boğulurum. Ve derin bir sukut....Lal kesilekalmış ağlamaklığımla....

Bir de senin varlığına, başını gönlünü koymuş zannedenlerin hüznü yaralıyor, buhran içinde sesim kısıklığa dönüyordu.Naz mıydı bana karşı tavrın, ahvalin...Yoksa soğuk kış gecelerinde ki muhabbetimizden eser mi kalmadı ki; en rahat gününde gelecek olanların simalarına arsızca gülümsüyor,uzaklardan alaycı bir bakışı bana uzatıyorsun.Bu terkedilmişliğin mükafatı sana dizelerce yazdığım muhabbetin elemleri, gam ve kasavette derekelerin yanıp kavruluşlarım miydi? Bunca kalabalığı bağrına sararken vucuduma zerre miktar yer mi yoktu?

Devamını Oku
Ertuğrul Koç

Şarkı tutturmuşum, söyleniyorum.Bitmeyen bir ahenk alıyor harflerin kelimelere dönüşümü.Nerede, Hangi alemde olduğunu bilmediğim yaşamışlığı kavrıyorum.Yorulan dudaklarımın nihai kuvvetinde sessizleşiyor, mırıltının gizemli ve esrarkeşliğini aralıyorum..Hafif bir tını da içimi kavuran büyüye kapılıyor, cazibedar anın kovalanışına hem adımlıyor hem de içerisinde kayboluyor, kendimden geçişin vecdine tutuluyorum.

Ilgıt ılgıt rüyaların düşlerle sarmalanışını hissediyor,muhabbetin ince lakin keskin dokunuşlarını tırmalıyorum.Gözlerin "sükut" ta cuşa gelişini, ellerimin yüreğimin üzerine koyuşumda ki titreyişi takip ediyordu.Ruhum, içerisinde koparılan fırtınalrın dinginliğini yaşıyor; kelimelerin kifayetsizliğinden tınıların kcak açışlarına kayıyorum.

Arkasından, kapanan göz kapaklarımın dudaklarımı titretişine dalıyor, "Uğruna adandığım gaye, sevgi ve "Var olmak" lığın göz yaşlarına boğuluyor, derin ve mutlak sancıların ağlayışına başlıyordum.

Devamını Oku
Ertuğrul Koç

Sessizliğim büyüyor, ellerimin avuç açtığı elemlerin yüreğime her değişinde....Bitkinliğimin üzerinde tırmalayan hallerin titremesine koyuluyor, acınacak halimin vehametini tortuluyordum. Karanlık gecelerinde hayal perdesini aralıyor ve hiç beklemediğim siluetin kalbime dokunuşunu yaşıyorum.Artık....Günlerimin zamansızlığında yaşıyor,dört duvar arasında kendime yeni bir dünya inşaa ediyordum.

Sabahların özlemini sonu görünmeyen ufuklara dönüştürüyor, gün doğumunda doğan vakitlerin alacakaranlığına hasret kalıyordum. Her hücrenin yakarışında pişmanlıkları doğuruyor fakat sonrasında efsaneleşen muhabbetin aşka inkılabını arttırıyordum.Çevrelerime kondurduğum farazi anıtların gözlerime temasında, her defasında, yanıyor, takatsiz acılarımın neticesinde derin bir haz duyumsuyor, eskisinden daha ziyade bağımlılaşıyordum., Yavaş ama keskin kayboluşun isaretlerini görüyordum. Ben yanıyor ve kavruluyorken ağlıyor, volkanvari patlamaların hengamına, göz yaşlarımdan dökülen manaların tanelerini yudumluyordum. resmedemediğim siluetin tasvirine koyuluyor, onu, anlatamıyor; ama ömürden bir derinlikle yaşıyabiliyordum....

Ben ve o.......Onun kim olduğunu bilmiyor ama hissiyatla donatıp resmedecek kadar tasvirini yaşıyordum...Tükenmiyor ama tüketecek kadar........ Yaşıyordu(m) .

Devamını Oku
Ertuğrul Koç

Sevdalıktan kim ölmüş,
İşte ben ölüyorum…

Ne de güzel söylerdi bu türküyü, Karadeniz’in içli delikanlısı. Yağmurun damlasında özü anlatıyordu. Çekirdekte, ağacı; Gölde yansıyan güneşi, en ehemmiyetlisi de kalpde ki insanlığı açığa çıkarıyordu.

“Ecdat! ” söylemiş derlerdi masum çocukluğumuzda,sonrasında nasihatlerine devam ederlerdi.Alınların her iki cenahı açık, bembeyazımsı karın rengine çalmış saçları; ha bir de buruşmaya yüz tutmuş yüzlerinin çilekeş manzarası… Belli ki görüp geçirmişler, geçirdiklerinin telaşesinde pişmiş, saman kağıdı gibi bükülüvermişlerdi.Söyleyecekleri dört kelimeye mukabil, o dört kelimenin kat be kat fevkinde nefes alıyor, hiç bırakmayacakmış gibi bedenlerine salıyorlardı.Ellerinde bir oyun misali uğraşlarını unutuyor, bambaşka uğraşlara istemsizce dalıyorlardı. Ama sadece unutamadıkları bir şey vardı. O da karlı dağların buzlarını eritmiş “Hatıralar! ”dı. Cesaret, umut,mücadele, başarı; sıkıntı, felaket, dönüm noktaları… esasında geride kalmış hayatın avuçlarda kaybolan bir neticesi vardı: “ Tecrübelerin sarsacak sancılarıydı.”

Devamını Oku
Ertuğrul Koç

Kim söyledi istikbalde gördüğüm manzaraların yalan olduğunu, Kim anlattı düşünce-i hayaliyemin batınımda gark olduğunu.......Ümit pınarlarının darmadağın olup fersiz kuvvetimle kendime kapanıp durduğumu. Ben Göremeyenlerin ufuklarında doğdum.Kaybolduklarında dirildim.Kaybettiklerinde yükseldim. Fikr-i atinin dillerinde tekrarlanan bir beden, ruhlarında fark edilen zerreye koyuldum.....Bir isim "Yok" dedi "Kendini kandırıyor, oyalayıyorsun" ben de ona hitaben derim
- Uzak diyarlarda yaşayıp ulvileşmeye meyyal bedenlerin Ruhlarında ki sukuta(kIYMETSİZLİĞE) sürükleniyorsun.
-Kendini kandırma bedbaht,farkında olmadan yavaş yavaş ölüyorsun.
-Etme sersem içinden çıkamadığın buhrana boğuluyorsun.

Sustu sonunda derinden Ahhhh çekerek. Belki de anlamadı söylediklerimden. Am aderk ettiği bir şey vardı ki, Elemlerin kıskacında geçirdiği ömürden, tek kalan Koskocabir (IZDIRAP ve PİŞMANLIK....9.Sustu, sustu yeniden ve derin bir sessziliğe gömüldü yeniden ve hep yeniden.......

Devamını Oku