Bir sonbahar akşamı,
mehtap tam tanyerinde.
Silip götürdü sanki,
Şehrin yorgunluğunu.
Büyük bir kavga şimdi
sona erdi nerdeyse,
Yarim:
Bu mektup sana…
Geçip giden, göçüp giden yarınlara.
Oku! Oku ki ne çektiğimi,
Oku ki bana ne ettiğini bir de ben anlatayım.
Bakma şimdilik hayattayım…
Bir sôl anahtarı ile başladı herşey.
Seni, hüzünlü şarkılarda aradım.
Bilmem hangi makamdı, hangi notayla
Aradım hüznüme ortağım diye...
Aynı nakaratı çaldı hep keman:
Su gelir toprak pişer,
Bir gün daha doğuyor dağların tepesinden.
Uykum da dağılıyor kargaların sesinden.
Kafam masaüstünde öyle yorgun upuzun.
Kalem, defter, kitabım; onlar da benden yorgun.
Hatırlayamıyorum kaçta uyudum, nasıl?
Arif olan bilir de, olmayanlar dinlesin.
Oyumuzu çalıp da doymayanlar dinlesin.
İster anlasın beni, isterse deli desin;
Ben desem ne değişir aynı telden çalar o!
Mercedes markasında faytonu eksik olmaz.
Kenarı beyaz oyalı;
Alyazma gülden boyalı.
Uyku haram oldu göze;
Aklıma onu koyalı..
Alyazma altında saklı;
Yazmasam diyorum da, kaleme söz geçmiyor.
Ve içimi kemiren eleme söz geçmiyor.
‘Okşa, okşa’ diyen şu kelâma söz geçmiyor;
Müzik uçkurda ise, suçlu keman mı söyle?
‘Teşekkürler’ kaybolmuş almış yerini ‘Mersi’
Bunları anlatmam için elimi yuymam gerek;
Sonra da o elimi, kalbime koymam gerek.
Nerden başlasam bilmem, başlangıcım yok benim.
Ergenekon, Malazgirt, destanlarım çok benim.
Mâzimi anlatmaya yetmez teknik ve ilim.
Benden uzak dur hadi, seni benden uzak et.
Ürpertir siyah cismin, korkum senden hayalet.
Her fırtına sonrası benim ziyaretçimsin;
Hâlâ tanıyamadım, ne garip ne biçimsin!
Bu ses rüzgârdan mıdır, yoksa senin sesin mi?
Seni bırakır mıyım sandın?
Hatıratın olur, valizinde gelirim.
Bilirim sen de yolculuktan usandın.
Yorgunluktan tutmayan, o dizinde gelirim.
Seni bırakır mıyım sandın?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!