Uzun bir geceden yine uzunca bir sabaha bulundum
Ayak seslerini duydum
ölümün yahut ölümü hatırlatan kelimelerin
Bu şehrin ezelden midir bu sıskalığı
yahut onca evrimin içinden cehennemle mi döşenmiş?
Ellerim bir yelin dağıttığı kum tanesi gibi
bazen keskindir kayalar yontar
Kayalar kibrini yitirir çakıl taşlarına dönüşür
Gelgit küheylanları bir örtü gibi
sırtındadır çakıl taşlarının
Ve daha az ölümlüdür
Şuursuz gençliğim söz dinlemedi
Vakit sana yürümektir
Yoldaki çiçekten bilmektir beklendiğimi
Güzelliğini anlatıyorlar birbirlerine
Duyayım
Seni bulayım diye
Çıkmaz sokağında yolculuk eden zaman
İçinde milyonlarca kalp atan
yolunda çarpışmalar ve mezar taşları olan
Geçmişinin tiyatrosunda aynada insan
Uktesinde çıkılmamış onlarca yol
İlk ve son değil bu pişmanlığım
Adını günah koyduğum nefs-i zindanlarda
Bu hasret bizi ötekileştiriyor anne
Kan fışkırıyor ellerimden
Bana sarılma
Ve ben de idrak edeyim çirkinliğimi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!