SOLUK SOLUĞA BİR YAŞAM MACERASININ BİYOGRAFİSİ..
21 Mart 1972 yılında Kars'ın Sarıkamış ilçesine bağlı Gülentap köyünde sabaha karşı tahminen saat 03:30 da tek gözlü bir evde dünyaya gözlerimi açmışım Başta beni 9 ay boyunca karnında taşıyan besleyen dünyalar iyisi ANA'ma emeklerinden sevgisinden dolayı sonsuz teşekkürlerimi saygılarımı yolluyorum, tabi sevgili babamın oluşumda ve yaşayışım da ki emeklerini de göz ardı etmeden....
ben henüz 1 yaşındayken 1973 yılında malum hayat şartlarının ve köy yaşamının zorluğunu da göz önünde bulunduran aile büyüklerim bir umut ile şehir hayatına doğru yol almışlar,geldikleri yer KOCAELİ ilinin Gebze İlçesine bağlı o yıllarda adı bile olmayan ama izocam fabrikasının olmasından dolayı İzocam olarak bilinen bir mahalle bile olmayan bir kaç haneden oluşan o zamanlar şirinmi şirin olan ve sonra mahalle olup çerkeşli köyüne bağlanan göçün en çok yaşandığı sanayileşmenin her geçen gün çığ gibi büyümesiyle birlikte belde statüsü kazanıp 1987 yılından itibaren lanet olası siyasetinde girmesiyle çarpık yerleşmenin olduğu çevre ve sanayi kirliliğiyle dünya kamuoyunda kanser ovası olarak geniş yer bulan ve şimdide ilçe olmanın hiçbir alt ve üst yapısı olmadığı halde politik ve güvenlik amaçlı formalite den ilçe yapılan DİLOVASI'na yerleşmişiz...komşulukların dostlukların üst seviyede olduğu çocukluk ve gençlik yıllarımı ne kelimelere nede kitaplara sığdırmam mümkün değil,serde fırlamalık ve macera perest,yürekte de asi bir duruş olunca ortaya enteresan bir insan modeli çıkıyor işte... Bütün günümüzü meyve bahçelerinde meyve çalarak ve oyunlar oynayarak geçirirdik.çocuk yaşta başladığımız sigarayı temin edebilmek için kendi kümesimizden yumurta çalıp yaşadığımız Mahalle bakkalına verip karşılığında sigara alıyorduk,Ama ilginç bir durum vardı Kürt mahallesi olarak bilinen mahallemizin tek bakkalı dünyalar iyisi Laz Mustafaydı genç yaşta yitirdik bu vesileyle kendisini de saygıyla anıyorum...halkların o yıllarda bir bütün olduğu sorunların yaşanmadığı bu durumu da yıllar sonra anlayabildim....derelerde yüzerek balık tutarak,At Eşek sırtında geçen çocukluk ve gençlik yıllarımızın başlarında, şimdilerde moda olan kadınlar arası gün yapma akımını bizler o yıllarda hergün sırayla birimizin kümesinden tavuk çalıp dağda ateş yakarak kızartıp yemekle keşf etmiştik... deli dolu yaşantıma sığdırdığım maceraların içinde bozulmadan ayakta durabilmenin mutluluğu ve gururunu yaşamak bir başka güzellik,, bir hayat şu ana kadar böyle yaşandı bundan sonra ne kadar yaşanır bilinmez ama bildiğim tek şey bu keşmekeş yaşamda insan büyüdükçe çocuk olmak istiyor....insanı ve insana dair herşeyi seviyorum doğayı seviyorum umutlarımızın azaldığı bir yerde kendim için ailem için sevdiklerim için güzel olan her şey için umud'u ayakta tutmanın mücadelesi ile hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum....
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!