Çok eskiden....
Gökteki yıldızlara isimler takardık.
Şimdi yaşım ömrümü çoktan yarıladı.
Çoğu yıldızın adını,bile unuttum.
Ama biri hep aklımda kaldı.
O yüzden sevmiyorum puslu geceyi.
Şimdi ben ne yazayım kağıtlara gülüm,
Ne yazayım böyle soluk alırken omzumda ölüm.
Dimdik bir dağdın yürek menzilimde,
Ve narin bir gelincik; ölümüm gerisinde.
Bir kırlangıç kanadı kadar hoyrattın,
İki el arasına sıkışmış bir başın,
Hasret diye çatılmış kaşın,
Ve otuzunu çoktan aşmış bir yaşın şiiridir.
Cevapsız soruların;
Ardına gizlenmiş bir zamandı,
Ve ziyankar kıtlığında gecenin
Satylan gençli? imdi,
Harami pazarlarynda.
Sendin do? ranan,
Cellat baky? larynda.
E? dikçe ba? ymy,
Masumiyetin? ahdamaryndan,
Geçen gece mektubun geldi rüyamda yine,
Yine hasretine sövdüm durdum saatlerce,
Dünya nasıl diye sormuşsun gene,
Bende kahrolsun dünya deyip,
Başlıyorum işte;
Nereye Mustafa’m
Sanırsın ki
Başımdan gitmezmiş kavak yelleri,
Sanırsın ki
Ruhuma zindanmış gözlerin.
Sanırsın ki
Aslında italik bir ivmede başlarmış bu yarış.
Devrilmiş bir günün ardından
Sırtında beyaz mintanıyla.
Ağzında efkârına verem cigarasıyla,
Ankara’da,isimsiz bir caddede,
Türküler söylüyordum.
Yoldaşım neonlar puslu bu akşam.
Sevgili...
Gökyüzü dar gelince haykırışıma,
Uçurtmalarım sende rehin kalmıştı.
Sorgusuz ve sualsiz,
Keşmekeşler içinde.
Gözlerim uykusuz uykulara dalmıştı.
Ben acemi şairim,
Ne yazacağını bilmeyen...
Evet evet uzaklarda arama
Bendim o ahmak; hani şiir yazdığını zanneden.
Şairlik uzak gülüm...
Bir sen; sadece sen anlarsın beni
Bir ince sızı olup,
Girdim Adem’in yüreğinden.
Havva’yı ben yoğurdum,
Adem’in eğesinden.
İbrahim’in gözleriydim,
İsmail’in düşleri.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!