vav`ken bükülmüşlüğü ana rahminde vav.
geldi saat, karnına cim`in nokta düştü vaaaooov..!
lam elif çatallığınca yeşerdi bu şiirde..
engerek derisini bırakırken geceye,
perdeliyor sabahı gövdemdeki kav..
aşkın boşluğunda genişliyorum
ellerini ver
dünya teğet geçiyor umrumdan..
gözlerin bulut
dizlerin sonbahar..
Seninle diyaloglarımda,nezaket kurallarının zaman zaman dışına çıkacağımı daha önce iletmiştim.Bunu nasıl değerlendireceğinle de ilgilenmiyorum,çünkü bunu,güneşin gedikten aştığı bir noktada yazıyorum…dünyayı vermişler bana yönetiyorum,susuz havuzlara dalıyor,doktorun duvara çizdiği kapıdan çıkmaya çalışıyorum…
Hepsi bir tarafa,kaba saba,taştan yontma bir adamım…….heykelim ben bir heykel..
Sahte güneşler ve yalan yağmurlar sağanağında dikili durmaktan,solup ufalanmaya yüz tutan bu heykelin; Ay’ın dolanıp gittiği gecelerden bir gece,gökte yer beğenemeyen bir yıldıza takıldı gözleri…hiçbir şey dikkatini çekmemişti o geceye kadar… ne tozlu döner tezgahları,ne caf caflı vitrinler,ne de türlü insan manzaraları….fakat dilenci kılıklı bir şairin her gün yüreğine tükürdüğünü hissetmeye başlamıştı son zamanlarda.Denir ki o şair; Alaattinden önceki sahibiymiş lambanın ve denir ki; her üç dileği de,şiirlerinin taze bir anne sütüyle durulandıktan sonra,gökteki en haspa yıldızın toprağına gömülmesi olduğundan,cin’in hışmına uğramış ve ölü dağ kokan bir lambaya hapsetmişti kendini….
işte o günden sonra nazlı bir Ankara keçisi olup çıkmıştı haspa yıldız.Yerinde bir türlü sabitlenemeyen bu yıldız,her gece ayrı bir renkle yüzüyordu sözlerin göğünde ve tek dostu; yüzeyini kaplayan kayalıkları ve taş parçalarını da pahalı külçeler sanan kankası çoban köpeği yıldızının,fahriye abla yazarına yamanmak için kayar adım,dağları karlı bir şehrin bakır yataklarına bela gibi düşmesinden sonra (ve denilir ki o günden sonra o şehir hep afetlerle anılır) iyice yalnızlaşmıştı…
Gecenin bağnaz penceresinden kendisini seyre koyulduğu için boynuna kramplar giren bir heykelin varlığından habersiz di hala… peyder pey kapılar açmaktaydı içine….sonuncusu sadece heykelde bulunan,toplam on dokuz kapıdan yüreğini gösteriyordu eşref-i mahlukata..
Heykel bir taş tomarı değildi artık,ustasının kalbiyle seviyordu hasba yıldızını,öyle böyle değil hani,aşk son haddeye gelmişti…O sıralar Çin Seddini sözleriyle inşa eden bir büyük uludan aman diledi…Üstadın getirdiği şu sözlerden ta haspa yıldızına uzayan bir merdiven çaktı heykel;
ağzım diyordu ağzım..ve ağzın
neden bir gemiyi boğmada? ?
ateş sağanağında neden?
denizi sağıyor gözleri kızın..
bir höyükten kızıl kıyamet ellerimi yeniden kusuyorum
Bir madeni işler gibi yaşadı,
Benden önce,sözlerimi doğuran annem
Ne şiirler yazardı şimdi istese
zengin demir yatakları gölgem..
tepemde geniş,çok geniş Hamza
çarığımda küçük bir leke
tutuşur su yanım…geçerken ceylan..
ay yürür,çıkar yokuşunu gecenin... ağı,
ve postal,ve şehit gölgesi tutuşur
öksüz ağaçlara düşer kırağı...
sıratın yarısında yorulan kuşlar,
okurlar acının çevirisini
öğlen sonrası bozkır anneleri...
ağzında zehirle ısınan akşam
öper öldürmek istediğini
(ay) sultan tuğrası bakar tepeden
ben dar ağacında bekledim seni
sancıydı ayrılık
hasretin çarmıha gerildiği saatler..
yüzüm yağmur arefesi
hüznüm ebruliydi
yolda ki sese kulak kabartırken avare yüreğim..
sulara çiziyorum,bir öğlen sonrası rüzgarı olduğunu
tüm cumartesilerin..
komşu denizin uğultusunu içinden geçiren dağ
gurbet yüzümü sana dönmek..
tüten bir maltepe cigarasıdır görmek
babamın yorulduğunu..
yüreğin dağların aslı
yarına düşen dinginliği
nakışların tane tane
sevdaların yorgun tezgahında
işlenirken gıcırtısı
tükenen günlerin..
KAR YAĞIYOR |Emin Çelikli
Yüzün asık çatılı kaş
Maden gözlüm ne bu telaş
Benden sana alev ataş
Senden bana kar yağıyor
Umman var damlada gizer
Ariftir esrarı sezer
Hakikat güneşe benzer
Her yalana kar yağıyor
Açık yara kanar gibi
Taşa kartal kona ...
şair antolojinin kaliteli kalemlerinden...ün yapmak gibi bir kaygısı olmaması beni en çok etkileyen kişilik özelliği...yazdığı şiir gibi şiirleriyle edebiyat dünyasına girmeyi fazlasıyla hak eden bir sanatcı...genç kardeşlerine yol göstermekten acizlik duymayan tevazu basamaklarının sonuna gelmiş bi ...