Yağmurlu bir sabaha gözlerini açan Taner yanında Elvan’ı göremeyince şaşırmıştı. Salondan sesler geliyordu. Elvan’ı uykudayken izlemek çok hoşuna gitmiş olsa bile, bu kez onu yakalayamamıştı. Bir süre yatakta sessizce bekledi. Sonrası içeriden “kalk artık uykucu kahvaltı hazır” sesiyle yerinden doğrulup kalktı. Salona geçtiğinde; çay demlenmiş ve kahvaltı sofrası hazırlanmıştı. “Her şey çok güzel görünüyor ama senin kadar güzel değil canımın güzeli günaydın yeni güne seninle birlikte” diyerek Elvan’ın yanına gidip yanağından öptü. Elvan gülümseyerek "Günaydın canım otur sofraya, çayları doldurup geliyorum" diye cevap verdi.
Kahvaltı sofrasında dün geceden hiç konuşmadan birbirlerine bakıp, hayatın getirip götürdükleri üzerine sohbet ediyorlardı. Elvan yurtdışında bulunduğu süre içinde; Taner’i nasıl özlediğini anlatıyordu. Uzun bir sohbet ve uzun süren bir kahvaltının ardından salonda koltuklarına geçip karşılıklı çaylarını içiyorlardı.
Taner söze “gözlerin eskisi gibi bakmıyor Elvan. Benden sakladığın bir şeyler var ve ne zaman anlatmaya başlayacaksın diye sabırla bekliyorum” başladı.
—Elvan şu güzel anın büyüsünü bozmasak ve sonra konuşsak bunları, ne de olsa artık birlikteyiz ve konuşacağımız çok zamanımız var önümüzde” diye karşılık verdi.
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta