Koşuyor geceye oturarak
Geceye kaçıyor kaçak
Zaman biraz beklesin
Sonra gece olacak
Ne akşam ne de sabah
Meltem okşasa savrulursun
Teknenin en dibinde, uçlardan uca
Fırtınaya karşı nasıl durursun
Barınamaz en sağlam barınakta
Dağılırsın seksen sekiz bucağa
Çoğu azalt kısıtlama var
Şekeri az, soğan bir tane
Ateşi kıs ışığı kapat sevgiyi çoğalt
Ki ruhun üşümesin, o da
olan var olmayan var
Evli var "bakar" var
Arabanın camından baktığım arkada kalan yol gibi
Gittikçe küçülüyor baktıkça
Az önce sarıldığım ağaç
Ayaklarımda izi olan toprak
En cilalı gıcır taşları gibi çocukluğumun kimi
Ben zaten hecelere kalıplara sığmadım
Hüzünlerde çok bulundum vezinlere sığmadım
Bir eksik olsa ne olur dedim de hecelere
Bebekken bile ben kundağımda durmadım
Ben zaten gecelere sabahlara sığmadım
O bıçağa bayrak aç sen İsmail!
Kutsiyeti yoktur hiçbir bıçağın
Ruhunu bağlamasına izin verme
Hiçbir kutsal babanın
Babasının
Ve babaların en babasının...
Unutulmuşların derin kuyusunda
Hiç kimse unutulmaz
Yaşarlar sonsuza kadar bilinmez
Yaşıyorlar mı ölüler mi
Daha acıdır bu ölümün kendisinden
Hiç kimse de oradan çıkamaz
Dökme tek bir damla yaşı, sakla cebinde
Getirdiğin ne varsa o var kefeninde
Her anı ölümden bir elemse hayatın
Bittiği yerde başlar yaşam saltanatın
Kayan bir yıldız çarpar er veya geç yol boyu
Zamanı ağır ağır her dönüşünde uzar
Sürer düşüşü adım adım yüzyıllar boyu
Beş köşesinden beş sivri ok saplanıyor beş bin kere
Tam beş bıçak, ışığı da sıyrılmış
Gündüz gözüne sokulan yeşil bir göz farı gibi
Kayan bir yıldız çarpar er veya geç yol boyu
Zamanı ağır ağır her dönüşünde uzar
Sürer düşüşü adım adım yüzyıllar boyu
Beş köşesinden beş sivri ok saplanıyor beş bin kere
Tam beş bıçak, ışığı da sıyrılmış
Gündüz gözüne sokulan yeşil bir göz farı gibi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!