O bıçağa bayrak aç sen İsmail!
Kutsiyeti yoktur hiçbir bıçağın
Ruhunu bağlamasına izin verme
Hiçbir kutsal babanın
Babasının
Ve babaların en babasının...
Unutulmuşların derin kuyusunda
Hiç kimse unutulmaz
Yaşarlar sonsuza kadar bilinmez
Yaşıyorlar mı ölüler mi
Daha acıdır bu ölümün kendisinden
Hiç kimse de oradan çıkamaz
Dökme tek bir damla yaşı, sakla cebinde
Getirdiğin ne varsa o var kefeninde
Her anı ölümden bir elemse hayatın
Bittiği yerde başlar yaşam saltanatın
Kayan bir yıldız çarpar er veya geç yol boyu
Zamanı ağır ağır her dönüşünde uzar
Sürer düşüşü adım adım yüzyıllar boyu
Beş köşesinden beş sivri ok saplanıyor beş bin kere
Tam beş bıçak, ışığı da sıyrılmış
Gündüz gözüne sokulan yeşil bir göz farı gibi
Kayan bir yıldız çarpar er veya geç yol boyu
Zamanı ağır ağır her dönüşünde uzar
Sürer düşüşü adım adım yüzyıllar boyu
Beş köşesinden beş sivri ok saplanıyor beş bin kere
Tam beş bıçak, ışığı da sıyrılmış
Gündüz gözüne sokulan yeşil bir göz farı gibi
Tanrı ve şeytan
birlikte dans eder
insan içinde
İnsan hem şeytanı
hem tanrısı kendinin
Geri çevrilmez pek dualara
Devinim ışığı bizden uzaklaşıyor
Çağların şarkısının söylenme zamanı şimdi
O gezgin
İçinde bin bir telin kıpırtısı
Notalarla dans ediyor
Şimdi boyama zamanı düşleri istediğin renge
Harflerin parantezinden hep çıktım
Hayat çıktı
Sanat kaldı.
Harfleri üst üste dizen oldum
Şiir çıktı
Şair "kaldıysa" da birçok
Pesime
Artık sen buralardan gitsen diyorum
Bir anda bir ömür harcadığın yerden
Beşini de kendine buladığın beş odadan
Çıkıp gitsen çıkamadığın bütün hayatlardan
Bütün kapılardan
Size bir iyi bir kötü haber
Önce iyisi
Bundan tam elli dört yıl sonra
-Not alın-
Yüzüncü yılını kutlayacak bir süt firması
O günlerde bir reklam ajansı
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!