Bizki öyle zamanlarda ayrılığı,
Kahrolan yangınlara atmıştık.
Bizki nankör kelimeleri,
Defterimizin hiç bir sayfasına yazmamıştık.
Unutmuştuk aslında;
Suskunlukla hiç tanışmamıştık,
Anaydın sen,
Gümüş saçlarınla toprağın bereketini avuçlarken,
Verirken sol gögsünle hayatın anlamını bebegine!
Her kesin bildigi ama görmedigi bir coğrafyanın nasır tutan ellerini taşıyordu saçların.
Otobüs yolculuklarında inipte adımlamadığım bir sokağın hüzünlü gülümsemesini kucaklarken sen,
Uzak rüzgârların en uzak esintisini sakladım saçlarını okşamış deyip, baş köşesinde yüregimin...
Elime alıp yalnızlığı yürürken
Takvimsiz günlerin yapraklarını izliyorum dökülürken yere ağacından
Çaresizliktir aslında yaprakların sararmış yüzünün adı
Sevinç değil artık çocuklar gibi karlarda yuvarlanmak
Kim görebilecek bundan böyle muştusunu güzel günlerin bağıra çağıra
Duyabilecek olan kim
Ölümü çalıp getirdi ölümsüzlük,
Pazara
Ne çok yalan satılmıştı meger
Tezgahlarda,
Kırılgan bir serçe boyu kadarda olsa,
Doğru,
Bıkmadın mı deli gönül beklemekten?
Gözlerin kör oldu görmez misin?
Bitmez olur hasret yol gözlemekten
Terk eyledi o yar seni, gerisi yalan bilmez misin?
Talan etti geçip gitti ateşe verdi evini
Bizimdir bu dağlar,
Bu yıkımlardan kalan gözler bizim.
Ağlamaklı duran çorak toprak,
Uçurum kenarındaki kurumuş dal,
Ve dalın yalnızlığı bizimdir.
Göçüp gittin!
Gün gelir Çınar'da devrilir deyip!
Kaç yıl oldu yoksun?
Küçük odamızın o büyük minderinde oturmayalı kaç zaman oldu?
Bu gece öğrendim minderine bakınca odamızın bu kadar büyük olduğunu!
Yüregimizdeki serseri boranlardan geriye sadece bir yıl kaldı,
Gözlerimizin girdabında son kez boğulduğumuz yerden geriye koca bir boşluk!
Avuçlarımızdaki hayat çizgimizin üzerine oturan kendi gülüşlerimizin bittigi yere dokunuyor zaman,
Asırlık acı yükü sırtladığımızın geçmişinden savrulan bu gündü biliyor musun? ...
Senin türkülenen gözlerine asılmıştı gün anımsa,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!