Cumhuriyet mitingi, sorular ve düşündürd ...

Cumhuriyet mitingi, sorular ve düşündürdükleri… / düz yazı

Hitler, ‘’bir yalan ne kadar yüksek sesle söylenirse, o kadar gerçektir’’ demiş…
Evet 14 nisan Tandoğan mitingine katılım sayısı ne olursa olsun, Ecevit’i başbakan yapan, seçimler gibi sürpriz oldu. Son yıllarda böyle bir kalabalık kitle gösterisini unutanlar şaşırdı. Oysa yarı resmi
kurumların desteğinde, otobüs bedava, nereden kaynaklandığı belli olmayan miting masrafları da
göz önünde bulunulursa, bu kalabalık gücünü yoksul halktan almıyor. Ama mitingin, yüzbinlerce katılımcıyı bir araya getirip, Ankara’nın göbeğinde, en güçlü sesi çıkarması, gözleri yaşartmayı başarmıştır.
Bu göz yaşları, İncirlikten kalkan ve Irak’ı vuran Amerikan uçaklarını cam ekranlarda izlerken de
aktı. Kederden mi sevinçten mi onu o zaman ayırmak mümkün değildi. O savaşa karşı olanlar bile, o
gün yapılan sorti sayısını söylerken de gizli bir övünç seziliyordu.
Sıkışan kitleler, böyle zamanlarda, kendi öfkelerini dindirecek bir sebebi yakalamış gibi rahatlıyorlar.
‘’Bütün sızılar okşayarak gelir’’ diye bir söz var. Sözde cumhuriyeti kurtarma adına yapıldı bu miting…
Şimdi Cumhuriyet ne kaybetti bu güne kadar, biz neyi kurtarmaya çalıştık?
Cumhuriyetin altı okuna bir göz atalım.
Devletçilik: Devleti küçültme adına, bütün KİT’ler satıldı.
Bağımsızlık: Her nefes alışımız bile denetleniyor. ABD ziyaret edilmeden seçim bile yapılamıyor.
Halkçılık : En zengin %20 ile, en fakir %20 arasındaki uçurum 160 kat. Köylü ürününün maliyetini bile çıkaramıyor. Hayvancılık ölmüş… vs…
İşsizlik oranı ve çalışanların ücretleri, cumhuriyetin değil köleliğin işaretini veriyor.
Cumhuriyetten geriye ne kaldı…?
Laiklik mi? Diğer oklar bir bir marifetmiş gibi elden çıkarılırken bu yüzbinler neredeydi?
Laiklik diye bir şey var mıydı da elden gidiyor?
‘’Laiklik, halkın dini değil, resmi din ve onun siyasetteki etkileri değiştirilmiştir. Laiklik dinsel araçların yenilikçi elite ve merkez devlete karşı siyasi direniş olanaklarını ortadan kaldırmanın bir yoluydu. Türkiye’de, laiklik özel bir yolda gelişmiştir; kutsal olmayan yeni bir siyasi meşruiyet kavramından Kemalist ideolojinin neredeyse yeniden kutsanmış bir dogmasına dönüşmüştür. Türkiye’nin Kemalist müesses yapısı ile siyasi İslam arasındaki artan ve kutuplaşmış mücadelede,
kişinin laik olduğunu açıklaması bir tür ‘’iktidar’’ nosyonu taşır. Özellikle 1990’larda, Türklerin laiklik kavramı neredeyse bir tür ‘’sivil din’’ haline gelmişti ve Türk toplumunu inananlar ve inanmayanlar olarak ikiye ayırmıştır.’’
‘’ Temelde devletin dinden ayrımı değil de, devletin din üzerindeki egemenliği anlamına gelen bir laiklik kavramına tutunmaya çalıştı. 1920’lerin başında Kemalistlerin yaptığı gibi, 1990’ların islamcıları da siyasi rakiplerinin sembollerine karşı şiddetli bir saldırı yürüterek iktidar taleplerini
güçlendirdiler. Toplumsal değişim tekrar kültürel devrim biçimini almaya başladı.’’*

Yabancı gözüyle değerlendirilen laiklik kavramı, bizim de, laik bir devlette, devlet dini korumamalı, herkes dini inançlarını kendi imkanları ile yapmalı görüşümüzü desteklemektedir. Din egemen güçlerin çıkar aracı olarak kullanılınca kaçınılmaz olarak gündemi büyük ölçüde dolduracak ve halkı ikiye bölecektir. Laik olamamanın ama laikmiş gibi davranmanın faturası bizim çıkarlarımızı
olumsuz yönde etkileyecektir ve etkilemektedir.
‘’Din olmadığı zaman karanlıkta kalırız. Bu yüzden, dinin devlete bağlanması önemlidir. Devlete nihai bir nüfuz sağlayan, ücretlerin devlet tarafından ödenmesi şartı devam edecektir.’’
Var olmayan bir laiklik için, bir bardak suda fırtınalar koparılmaktadır.
Cumhuriyet kurtarılmaya çalışılıyorsa ve Cumhuriyet halkın cumhuriyeti ise; neden bu fırtına halkın elinden işi gücü alınırken kopmamıştır. Sağlık ocakları kapatılırken kopmadı, KİT’ler yabancılara hediye edilirken bu halk düşünülmedi. Bu yaygaracı medya o zaman neden bu kadar gürültü çıkarmadı. Halkın somut çıkarları, zorla ellerinden alınırken, fabrikalar bir bir kapatılırken neden bu mitingler bu kadar kitlesel olmadı. O fabrikalar, o madenler halkın zararına mı çalışıyordu. Cumhuriyete zararlı mıydı? Zararlıydı da Cumhuriyetin ilk işi, neden KİT’leri kurmak için o en sıkıntılı dönemlerde o kadar özveride bulunuldu?
Halkın sınırlı imkanları ile cumhuriyetin ilk dönemlerinde, kurulan KİT’ler, daha sonra egemenliği elinde bulunduran azınlığın çıkarları uğrunda, her türlü tasarrufta bulunmaya başladılar. Askeri darbelerle halkı etkisiz hale getirerek, bu tasarruflar zorla ellerinden alındı.
Sermaye sınıfı bütün imkanlarını kendi çıkarları için kullanmaktadır. İletişim araçları ve siyasi araçlar
tümüyle kontrollerindedir. İktidar ile muhalefet arasında önemli bir fark yoktur. Zenginle fakir arasındaki uçurumu artırmaya yönelik tedbirleri alırken ortak davranıyorlar. İş koltuğa gelince horoz dövüşü başlıyor.
Toplumu sindirmenin en kolay yönü güç ve korku…
Sermayenin gönlünde ne yatarsa nutuklarda onu buluyoruz…
Baltayı elinde tuttuğun surece ben de senleyim, baltayı elinden bıraktığın zaman ben de seni bırakırım… Pekala biliyorsun ki ardından gittiğim sen değilsin balta…
Korku iyidir… korku kalkarsa… yoksullar daha kalabalık… onların da damarları kabarır..
Korku kalkarsa, kontrolden çıkarlar. Yoksa halimiz haraptır. Bu kadar kolay idare demeyiz korku olmazsa…

‘’Asker millet’’ olmanın avantajlarını tepe tepe ’’kullanıyoruz.’’
Asker, her şeyden önce, kumandanını kendinden daha bilgili ve kültürlü görmelidir. Asker, bu ünvanın anlamını iyice kavrayamadığı için ona saygı duyacaktır. (Rütbeler hiyerarşide bunun için önemlidir.)
Rütbeler sanki aklın ölçüsü gibidir. Aslında itaatin ölçüsüdür.
İtaatin ölçüleri aklın ölçüleri olarak pazarlanır.
Barış, bir askerin menfaatine aykırıdır.
Özel hastahanesi olan Hangi doktor salgın hastalıktan şikayetçi olur.

Toplum sindirilmiştir. Bunun için askeri darbeler, faili meçhul cinayetler, kapatılan dernekler, susturulan sendikalar, satın alınan aydınlar.
Durum böyle olunca:
Ekonomi ne kadar zayıflarsa, askeri-sanayi durumu o kadar güçlenir.
Zenginler karşılıklı birbirinin sırtını kaşır, fakirler dalaşır.

Eğitimsiz toplumu yönlendirmek kolaydır. Toplumun uyanmasını istemeyenler ise, onun anlamayacağı dille konuşmayı marifet bilir. Çünkü: bu konuşma ona ezen ve ezilen her iki tarafın da takdirlerini kazandırır.

Bu miting çağrısından kim ne anladı acaba:
Miting çağrısından:
Cumhuriyetin, tam bağımsızlığı, ulusal egemenliği…
…insan haklarına dayalılık ve insan merkezliliğine ulaşmış çağcıl yönetim felsefesi demokrasiye karşı, teokrasiye dönük, çağdışı ve din/dinsel merkezli bir yönetim felsefesi, cumhuriyet ve demokrasiyi savunan güçlerin aymazlığı, güç birliği, bağlaşma ve birleşik duruş bilincinden yoksunluğu ve askersel güçlerin Cumhuriyet Devrimi güçleri ile bağlaşıklıktan koparak 12 Mart 1971'den doğrultu düzeltmesi yaptığı 28 Şubat 1997'ye değin süren cumhuriyet ve demokrasiye karşı güçlerle bağlaşması ve belirleyici olarak da ABD emperyalizminin Türkiye için öngörüp planlayarak 12 Eylül 1980 askersel darbesi ile yürürlüğe koyduğu Yeşil Kuşak projesi, 12 Eylül despotik askersel diktatörlük güçlerinin bu proje uyarınca ülkemizdeki cumhuriyet ve demokrasi güçlerini bir daha toparlanamayacak biçimde dağıtarak, doğal bağlaşıkları dinsel ve feodal güçlerle bağlaşması sonrasında ve bugün Ilımlı İslam projesine dönüştürülmüş olarak iktidarı ele geçirmiş ve beş yıla yakın bir süredir iktidarda bulunmaktadır.'
Evet, cümle bu! Halk anlamadığı bu çağrıya kendisi isimlere bakarak büyük anlam yüklemiştir.

Bu gün miting çağrıcılarının göğsü kabarık. Mitinge katılanların göğsü ve umutları da kabarık.
Ama, Ecevit’in başbakanlığı nasıl kısa sürdü ise bu da öyle uzun sürmez.
Cumhurbaşkanı olabilmek için, ağabeylerinin huzuruna çıktıklarını da er geç duyarız.
O zaman kurtulan Cumhuriyeti de aramaya başlarız.

*(Kitap yayınevinden çıkan, Yol Ayrımında Türkiye, Dietrich Jung- Wolfango Piccoli)

Mehmet Halil
Kayıt Tarihi : 5.5.2007 17:13:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Canan Güleşin
    Canan Güleşin

    son çırpınmada olsa son damlada olsa damardaki kanımız şeriata hayır deriz meydanlarda biz.ve bunca insan vermek için değil özgürlüğü almak için mitingteyiz.çünkü gelecek olan şeriatın ve abd nin oyunu ile parçalamak vatanı..dahada gerilere gideceğimiz apaçık ortada ..başörtüsü bahane vatan teker teker satılarak gidiyor elden..özgürce bu vatanda yaşayıp,hiyanetlik etmeyene....bayrağa saygı duyup açtırana..oyuna gelmeyene..hainlere fırsat vermeyenlere ... Ne mutlu Türk'üm Diyene..

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Mehmet Halil