Küçüktük bir zamanlar, ama yürekler büyük,
Her tür işi yapardık, yakışmazdı hırsızlık.
Telden arabalara, sadece odundu yük,
Yeşil kesmek mi? Hâşâ! O en büyük arsızlık.
Kimi BeMeCe yapar, kimisi Ford severdi,
Öyle bir süslerdik ki, gören âşık olurdu.
Herkes ustalığını, birbirine överdi,
Kiminin mahareti, tahta kaşık olurdu.
O tahtadan kaşıklar, güzün bulurdu değer,
Çocuklar, pekmez dolu, kazanlara banardı.
Ne mutluydu bizlere, odun bulursak eğer,
Kazanların altında, kuru tezek yanardı.
Düğün konvoylarının çevirirdik önünü,
Plastik top parası almadan bırakmazdık.
Gönlümüzle bulurduk, doğruluğun yönünü,
Yalan-yanlış şeyleri, kafamıza takmazdık.
Futbol sahamız idi, demiryolunun yanı,
Skor mühim değildi, atan galip olurdu.
Düşürmezdik kimseyi, yanmasın diye canı,
Düşen insan hatayı, kendisinde bulurdu.
Ne oyunlar oynardık, adı bile tuhaftı,
Bıçak kemirtmeç, lottik, katır kazığı, kösküç.
Sesleri gür çıkanlar, haklı olan taraftı,
Korkak değildik amma akıldı en büyük güç.
Kum çıkarmak modaydı, dalıp da ta en dipten,
Suda belli olurdu, gözlerdeki hareler.
Olta topluiğneden, misina naylon ipten,
Balık yatağı idi, o zamanlar dereler.
Kışları buz tutardı, damımızın oluğu,
Bembeyaz saçaklardan, sarkıtlar sallanırdı.
Kar durmadan alırdık, dışarıda soluğu,
Tane tane olmuş kar, pekmezle ballanırdı.
Acısı büyük olur, asla gülmeyen yüzün,
İnsanlar mutluluğu, dostlarıyla sağlardı.
Fakir mahallemizden, gelir geçerdi hüzün,
Birisi iç çekince, tüm ahali ağlardı.
Dağlardan toplanırdı, nergis, menekşe, sümbül,
Envai çeşit koku, buram buram tüterdi.
Paraya pula değil, güle vurgundu bülbül,
Yalnız sevdası için yanık yanık öterdi.
Yorulur, yıpranırdık, uğramazdık dumura,
Bir de adımız vardı: “Kendi halinde çete”
Acımızdan ölsek de gelmezdi ki umura,
Dünyaları verirdik, beş tane cam miskete.
Zaman su gibi aktı, çocukluk elden gitti,
Almak mümkün olsaydı, verirdim servetimi.
Mutlu olduğum günler, ne de çabucak bitti,
Hayat denen haddeye, ödedim diyetimi.
Haşarı Mustafa’dan ne kaldı ki geriye?
Çekilmişim köşeme, kimseye karışmadan.
Gözlerim ağırlaşmış, bakmıyor ileriye,
Zamana mağlup oldum, bıktım bu yarışmadan.
05.09.2007
G.
Kayıt Tarihi : 6.9.2007 04:43:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Aslında bu şiire bir hikâye yazmaya gerek olmadığını düşünüyorum ama antoloji içinde sadece şiir değil, nesir seven dostlar da olduğunu bildiğimden şiirin ayrıntısını anlatmak istiyorum.
Evet… Çocuktuk o zamanlar. Kendimizce düşlerimiz, oyunlarımız ve geleceğe dair umutlarımız vardı. ÇETE kelimesi şimdiki anlamından çok uzak, “Gayrimeşru iş yapan insanlar birlikteliği” anlamında değil de “Ortak bir gaye için bir araya gelen çocukların, yazılı olmayan kurallar dâhilinde oluşturduğu birliktelik” anlamında idi. En sevdiğimiz oyuncağımız, kendi alın teri ve göz nurumuz olan telden arabalarımızdı. Eski teyp kaseti şeritlerini keser, arabalarımızı bir güzel de süslerdik. Mahallemiz şehrin dışındaydı ve yaklaşık 500 metre kadar gidince dağlara ulaşıyorduk. Kendi aklımızca evde işe yarayacağını düşündüğümüz küçük ağaç parçalarını toplar, arabalarımıza yükler ve geri dönerdik.
Özellikle bağ bozumu zamanı, pekmez kaynayan kazanların içinde oluşan pekmezköpüklerini yalamak için tam olarak kaşık şeklinde olmasa da taş fırınlarda kullanılan ahşap küreklere benzer kaşıklar yapardık. Kocaman kazanın etrafında bir daire oluşturur o köpüğün eşsiz tadı ve kokusuyla, hem karnımızı hem de ruhumuzu doyururduk.
Çok sık olmasa da mahallemizden düğün konvoyları geçerdi. Yolun en dar kısmını iğde çalıları ile kapatır, düğün sahibinden bahşiş alırdık. O zamanlar plastik top çok pahalı olmalıydı ki, bir top parası alıncaya kadar konvoyun geçmesine izin vermezdik. Ne zaman ki bir top parası birikir, o zaman o iğde çalılarını yoldan kaldırdığımız gibi mahalle bakkalı Mehmet Emmi’nin dükkânında alırdık soluğu... Oyun alanımız, demiryolunun kenarındaki boş arsalar olur, maçlarımız esnasında herhangi birimizin canı yanmasın diye kesinlikle kasıtlı olarak faul yapmazdık.
İsimleri yıllar öncesinden gelen oyunlar oynardık. Bu oyunların isimlerinin bir kısmının ne anlama geldiğini bilmekle beraber çoğunu bizler de bilmezdik. Oyunbozanlık olmaması için içimizde doğruluğuna inanılan arkadaşlarımız hakem olur, diğerleri de kayıtsız şartsız ona itaat ederdi.
Evlerimizin az uzağında, meyve-sebze bahçeleri vardı. O bahçelerin su ihtiyacı, uygun bir yere açılmış olan kuyulardan temin edilirdi. Yüzmeyi iyi bilen ve nefesine güvenen arkadaşlarımız kuyuların dibine dalar, bir avuç kum ile yüzeye çıkarlardı. Sudan henüz çıkmış olan arkadaşımız gözlerini silinceye kadar güneşin de etkisiyle gözleri daha bir güzel görünürdü. Açıkçası; fakirdik de… Bir olta alacak paramız bile olmaz, annemizin veya komşumuzun ördüğü naylon oya iplerinden yeteri kadar alır, bulduğumuz topluiğneleri de olta iğnesi şeklinde bükerek, göl kenarındaki sazlık ile bağlantısı olan derelerde, uzunlukları 5–15 santim arasında olan balıklar yakalardık.
Evlerimizin üstü topraktı ve damda biriken sular için tahliye olukları olur, havanın soğuk olduğu günlerde, oluklardan aşağıya doğru buzlar sallanırdı. Kar yağmaya başlayıp da 15–20 santim kadar olunca, durmasını bile beklemeden sokağa çıkar, kar üzerinde kaymaya başlardık. Birkaç kez don olunca özellikle gölgede kalan karlar, tane tane olur, o karların içine pekmez karıştırarak “Karsambaç” yapar ve yerdik.
Sadece sevinçlerimize değil, dertlerimize de ortak olurduk. Mahallede düğün varsa herkes gider, en küçük üzücü bir olayda da yine herkes orada olurdu.
Dağlardan çeşit çeşit çiçekler toplar, özellikle okul zamanları öğretmenlerimize götürürdük. Zamanın bülbülü olan âşıklar, adam gibi sever, asla sevgisinin içine maddiyatı katmazlardı. Her şey gibi, sevgiler de saf ve duru idi.
Tatil günlerinde sabahtan akşama kadar aç-susuz oyun oynar, yorulurduk. Ama bu yorgunluk asla bizi yıldırmaz, akşam yemeğinin ardından yine sokağa fırlardık. Çoğu zaman cam misket bulamaz, çamurdan kendimiz misket yapardık. Özellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında en büyük eğlencemiz misket oynamaktı.
Bir an geçmişi düşünüp, bize “ÇETE” denildiği günleri ve o zamanki haşarılıklarımızı hatırlayınca, ister istemez şiirin finali de küçük bir kıyas ile bitti.
Selam ve saygılarımla…

Pekmez olayımız tam bir festival havasında olurdu,kiminin avlusundan duman çıkıyorsa mısırını kapan gelirdi ateşin başına ...közde mısırlar pişerken,o ateşin etrafında nihayetsiz sohbetler köyde ne olup bitiyordan memleket meselelerine dek uzanan...mısır dedimde mısır bahçelerinde saklanmalarımız düştü aklıma ,püsküllerinden saç yaptığımızda olmuştu,bir iki sigara deneyimimiz de...))bir yerleri yakmadan vazgeçmiştik bu sevdadan...kışa hazırlık zamanları köstüre taşında balta nacak bileme demekti biz küçükler için,saatlerce çevirir dururduk köstüreyi,vardiyaya döktük işi zamanla yada bu işten kaçmanın yollarını bulduk,her seferinde başarılı olamazsak da...Meyve zamanı bir başka güzel olurdu...inemeyeceğimi bile bile ağaca çıkmadaki inadıma gülüyorum şimdi...ondan sonrada ev halkı dahil konu komşunun alayları...))
Dedim ya yerim dar anlatmaya,ya da yerim dar değilde neden bunları aktaramadık bugüne diye kendi kendime soracağım sorulardan kaçıyorum.
Teşekkürler hatırlattıklarınız için,
Kaleminiz daim olsun.
Saygılarımla,
Simdiki cocuklar bizimkinden az olan yoksulluk ve teknolojinin vermis oldugu tembellikle! o cok zor olsa da cok ama cok guzel birliktelikten, heyecandan,malesef mahrumlar. (siirde bir eksik var; at arabalarinin arkasindan kostugumuzuda yazsaydin ya:)) ) Bu siir benim icin cok daha ayri bir yere sahip oldu. cok sagol abi.
Selamlar.
Çok güzel günlerdi,keşke hep çocuk kalsaydık.
Tebrikler.
elif ay
TÜM YORUMLAR (48)