Hadi beni zorlayan esaret,
Hayır, olamaz bu bir felaket,
Biraz daha gayret cesaret,
Ama bu tam bir eziyet..
..
CESARET
Sabah uyanınca, olurmuş pişman,
Akşam cesareti, alkolden alan;
Sabah uyanınca, olurmuş düşman,
Akşam cesareti, el-kol dan alan…
..
Gün gelir aşıkların dili tutulur
Kalıverir sevgi sözcükleri yüreğinde
Gücü yetmez söylemeye utanır,korkar
Anlatırken derdini dağlara,anlatamaz sevdiğine aşkını
Gün gelir aşıkların dili tutulur
Biraz cesaret ver allahım der
..
tüm kokuları
ağzındaki anason kokusu
gözündeki ışık
anlam ve cesaret de
tüm korkuları bastırıyordu
Ocak 2015
..
''YAZMAK! ! ''; aslında bir kaç harf kalabalığının şen şakrak buluşması gibi görünsede hakikatte imla ile duyguların şuh dolu edepsizce gülüşmesidir. Bir çoğumuzun konuşmaya cesaret edemedikleri, kimimizin gözyaşları,sılanın vuslata hasrreti diyebiliriz aslında. Yada en yalın haliyle kalem ile kağıdın cilveleşmesi..
Uzun uzadıya dertlerimizi bir kaç satır aralığına sığdırmanın telaşıdır.Görülemeyen sevgilinin heceler arası sureti tümceler üstü güzelliğidir belkide.. Belkidesusmanın gizli öznesidir,susarark haykırabilmenin muazzam zevki gizlidir yazıda. Peki ya uzaklara ulaşabilmenin haklı gururuna ne demeli? Selam ve öpüşmelerle başlayan hasret ve özlemle biten birkaç el hareketi nasıl da tercüme eder bizi.. Hangi devir ve çağda olduğumuz önemli değildir onun için. Adına mektup, mesaj, ileti, durum bildirisi yada en güncel halleri ile''tweet'' deyin ilk insandan beri yazma ihtiyacı duyarız hep. Aslında iletişimin anayasasıdır yazmak. Bir başka gerçektir ki çok önemli insanoglu yazı yazabilmenin erdemiyle çağ atladı; önce yazdı, yazdığına anlam yükledi yetmedi yazının şekliyle oynayıp resim yaptı şarkı söyledi.. Yazmanın yegane güzelliğinden biride adına sanatların düzenlenmesi ugraşların verilmesi ondandırki desinatörlük hattatlık yazının en süslü halını bize sunmasından dogan bir sanat harikası diyebiliriz.. yazabiliyorsak var olabilirz.. var olabiliyorsak aslında biz kendimiziz..
..
Yüreğinin sınırlarını dene..
Hayat sadece nefes almak değildir..
Unutma!
Başarı; cesaret ettiğin kadar yakındır sana..
_08.10.2013
..
Oysa sende yaşanılması düşünülmüş düşler var beynimde
Yürek kimsesizliğin en yaraladığı yer şimdi
Sahipsizliğin verdiği cesaretle sustum
Susmak cesaret gerektirir zira…
..
(Biz daha Ölmedik! ! ! !)
Bak gardaş! Kudurmuş köpekler ordusu kol geziyor sokakta...
Bir omuz ver hele gönderek şunları bir bir mezara...
Bak hele! Cesaret gelmiş it'in sürüsüne...
..
Silahının bir ucundan tutmuş, okyanusun öte tarafının gâvuru
Dünyanın öbür tarafına salmış garezini
Leçeğinin ucuyla silmekte zelilliğini, çocukları katledilmiş bu tarafın anası
Dünyanın öbür tarafından gelen zulmeti gördükçe…
Sevdaya dair düşlerini saklamaya bile cesaret edememekte,
..
Merhaba deyişime aldırmaz gibiydin. Seni uzun zamandan beri tanıdığımı, bir türlü cesaret edip de konuşamadığımı anlatırken sen boğazın çok uzaklarına bakıyordun. Umursamaz görünüşünün altında gizli bir merak vardı. Heyecanlıydım ve ne konuştuğumu bilmeden durmaksızın konuşuyordum. Sonra birden gözlerimin içine bakarak “Tamam” dedin. Meğer çoktandır farkındaymışsın benim. Meğer duygularım yapayalnız değilmiş. Meğer aşk bir aptallık değilmiş.
Eylül biteli çok olmuştu. Takvimler anlamını yitireli, zamanın nasıl geçtiği umurumda bile değildi. Artık seni duyuyor, seni hissediyor ve seni dinliyordum. Sen konuşurken dudaklarından dökülen kelimeler süzme bal şerbeti olup içime içime doluyordu. İş çıkışlarında yine Beşiktaş iskelesinde buluşuyor çokça Ortaköy’e gidiyorduk. Caminin yanındaki o küçücük meydan, o meydana sıralanmış kumpir fırınları ve banklar arasında dolaşan küçük beyaz kedi. Ve gözlemeci yaşlı kadının ikimiz için yaptığı dualar…
“Aşk, ortak anılarla büyür.” Demişti birisi. Çok haklıydı. Birlikte yaşadığımız o kadar çok anı vardı ki. Odamın siyah yalnızlığında hep o ortak anılarla arkadaşlık ediyorum. Hayal hayal doluyorsun gözlerime. Bazen iki damla yaş, bazen de tatlı bir tebessüm oluyorsun. Hep seni yaşamak, hep senin için yaşamak kolaylaştırıyor tüm zorlukları. Akdeniz’in mavisinden Marmara’nın uçuk yeşiline kadar bütün renkleri dolaşıyor ruhum.
..
B izi bizden önceye bizi bizden sonraya
A l kanatlı at gibi dalga dalga taşıyan
Y olundaki şehitler nam saldıkça dünyaya
R eferansın cesaret yüreklerde yaşayan
A tamızdan yadigar sen ki gözlerde ziynet
K utsallığın ve arın bir ulusa emanet
..
İçimden geçenler sadece dışa vuramadıklarım
Kahrediyor sıkıntı denilen ilet bedenimi
Sevmediklerim acıtıyor içimi bırakamadıklarım
Yalnız kalmak tek istediğim anlayamıyorlar istediklerimi
Senle başlayan senle biten şiirlerim var
Fakat sevmiyorum adını sevmiyorum saçlarını
..
Anlatırım: Anlar mısın?
Sorarım: Açıklar mısın?
Korkarım: Cesaret verir misin?
Severim: Sevgime kanat açar mısın?
Anlatırım sana, güzel sevgi dolu sözcüklerle
Yaşamak istediğim rüya gibi sevgiyi anlar mısın?
..
Meşruiyet
Tarihin her döneminde para, din ve seks üçgeni vardı, olacak da. Çünkü din (Hadi batıl olanını hedef alayım) eski zamanlarda da para ve seksi meşrulaştıran gerekçeleri kolaylıkla kutsal yollardan üretebilir...
Sorarım bazılarına; Allah, sizin bozuk dileklerinizi onaylayan, yerine getiren sizden emir alan biri mi? Değilse, bozuk isteklerle O'na gitmeyin, lanetlenir- lanetleşirsiniz ama bunu dahi anlayamazsınız...
Cesaret bambaşka bir şeydir. Kahramanlık başkadır cesaret başkadır. Korkaklar arasından muhtemelen kahramanlar çıkabilir. Cesurlar ise bin yılların öğretisine karşı duruş sergilerler, daha bebekken aklına sokulan hurafelere karşı duruş sergileyebilirler; öğretilmiş köleliği reddedebilirler! Kutsallarla korkutulmuş ezik insanlar arasından kahraman çıkmasının cesaretle fazlaca alakası yoktur. Eski kutsal korkular ve ezikliklerin ardından da kahramanlar çıkabilir. Asıl cesaret kutsal korkulara ve kutsal öğretilerle daha bebekken verilen korkulara ve öğretilere karşı cesur duruş sergilemektir.
..
Bırakma elimi sıkı, sıkı tut kirvem...
Dağların sırtından, aşağı bir bulut, dalga, dalga iniyor, ağlayan bulutlarmı...?
yok kirvem yok, yüreğindi bulutların gözyaşlarına karışan, çünkü az ilerde çam kokularının, yağmura karıştığı yerde, sevdalı bir yürek, veda türkülerini söylüyordu, geri dönülmezliğin acısıyla...Ah kirvem...kumruların öpüştükleri ağaçların yaprakları, bir bir dökülüyor, yağan yağmurun sesine karışan, sevda fısıltısı, kuşları bile kendinden geçirdi, eğer insanlar sevginin yüceliğini bilseydi, toprak olmanın ne anlama geldiğini, elbette bilebilirlerdi...
Bırakma elimi, kirvem kara gözlüm...sıkı sıkı tut...bir gül düşüyor gecemize, birde ıslak ıslak gözlerin...yollar hasrete açılıyor kirvem...jilet atar gibi yüreğimize, ve kokuna burünen ayışıkları, terletmiyor ellerini, ellerimde yüreğin artık yok... yüreğimde yok...yok artık yerinde...Ah kirvem bir sevdaki bu, onsuz yaşanmıyor...Ah kirvem ah...çığlıkların yarınlarımdaki düşlerimi vuruyor...ve düne ait, ne varsa sonbahar gibi hüzünde, bir renk kurur, Ah kirvem yazgılarımız kanar, mevsimsiz tutar bizi en olmadık yerimizden...tut kirvem sıkı sıkı tut elimi, sakın bırakma, en olmadık zamanda acımasızdır bu sevda, kanatır yüreğimizi...Ah be kirvem bilirim yüreğindeki ateşi...Dinle kirvem dinle, sen yirmisekiz yıl paylaştın, anılarını yaşatırsın, yüreğinin en güzel yerinde...bense sazımı alamadım...bırak yüreğinde esir ettiğin martıyı...bırak ta deli rüzgarların önünde, rüzgar gibi, yalçın kayalara koşarak...Özgürce...yalın ayak dolaşsın, kayaların ruhunu duyarak...sen gittinde...ben gidemezmiyim...işte kirvem kayaların nasır bağlayan, duygularının...çığlık çığlık ağlamasıdır...mavi düşlerin ortasında...Ah kirvem suların sessizce yanışı...ve ayın son saatlerinde, dökülen gümüş tozu yansımalarıydı, Ah be kirvem...gecemiz karanlık...güllerimiz açmıyor...Ah be kirvem bırak yüreğinde hapsettiğin martıyı özgürlüğe...Ayla doğsun üstümüze...Ah be kirvem...sevmek yürek işidir...sevgide yürümek cesaret ister...tut elimi tut kirvem sıkı sıkı...yürüyelim...ceylanla...ırmağa...Güneşi tutalım elimizle...Nehirlere doğru tut elimi kirvem tut sıkı sıkı tut.................
..
Farklı bir gün gerek bize.
farklı bir güneş,
farklı bir akşam.
Farklı bir yürek gerek;
sevecek,
sevilecek..
..
...
1-...
Bilemem! .. Naz, sevgiliye yapıldığında sevgili nazı kucağına alır bebek şefkati ile. Ama; yolun başındaysa çocukça olur, henüz doğum gerçekleşmemişken!
2-...
Uzaktan bakıldığında verdiği olgun cesaret, yakınına değildiğinde gizemli bir belirsiliğin kalabalık kabalığını bıraktı içime sessizce. O tatlı güzelliğini tamamlayan doğal hoşluk, kör bir kuyu gibi uzadı masanın diğer ucuna doğru. Çelişkilere düşen kalbimin kelimeleri ona doğru eğiliyorken havada aniden kırılıverdi. Bir hüznün belirsiz tortusu, kahve telvesinin başıboşluğundaki gibi fallara kaldıyı düşündürdü bozuk bir film şeridi gibi...
..
''SEVMEK DELİLİKSE
BENDE TIMARHANELİK DELİYİM '''
..
Zirveye:
Bakmak cesaret,
Çıkmak bilgi/beceri,
Kalmak basiret,
İnmek ise tevazu
İ s t e r.
..
Bir kadınla aynı yatağa girip adını sormadığım da olmuştur,
Sayfalar dolusu cümleler kurup elini tutmaya cesaret edemediğim zamanlarda.
Ama asla bu seçimi ben yapmadım.
Yırtık bir zarda aşk sunanda sizlerdiniz,
Dudaklarında cenneti sunanlarda.
"Bana kızmayınız vermeyi istemediğiniz hiç birşeyi almadım"
..