"Rüya gibi" dedin,
ben ise uyanmamayı seçtim.
Bileklerimde uyuşuk bir intihar korkusu,
alnımda silikçe bir alınyazısı..
Korkmuyorum
kentlerin uğultusundan,
Soğuk bir mermerin üstündeyim şimdi, vücudum kaskatı kesilmiş. Oysa birkaç saat öncesini hatırlıyorum. Her sabah önünden geçip taze ekmek kokusunu aldığım fırının yanından yürüyordum, ağzımda ekşi bir kan tadı. Bedenimi yokluyordum elimle. Bulmalıydım o yarayı. Bütün bir acı, bütün bir uyuşma, denizdeki dalga gibi topyekün üstümden geçiyordu. Bilemiyordum yaram nerede ama bulmalıydım. Bu yollar bu kadar tenha mıydı farketmemiştim daha önce. Ayaklarıma ilişiyor gözüm. Ayakkabının içinde can çekişiyorlar sanki. Toplamalıyım kafamı ve bulmalıyım. Ne çok soru üşüşüyor beynime karıncalar gibi. Cevapların hiçbiri ortalarda yok. Tenha sokak gibi aklım, sadece sorular yankılanıyor. Cevaplar ise bu şehirde yaşayan insanlar gibi uzak ve habersiz..
Gitgide şeffaf bir perde gibi çöküyor akşam. Işıklar aydınlatmıyor sanki, kör mü oluyorum yoksa. Işıktan uzaklaşıyor gözlerim ürpertici bir karanlığa doğru. O karanlığa yürüyen sanki onlarmış gibi geri geri gidiyor ayaklarım. Beyhude bir çabayla duruyorum ıssız sokağın ortasında. Hayır görüyorum karanlığı, şehrin karartısı bu. Hatta karanlığın içinde gölgeler görüyorum, bir kediye, bir böceğe benzettiğim gölgeler. Gölgelerin sesi yok sadece. Kulaklarımda sessiz bir uğultu gibi akıyor hayat. Aklımın fısıltısını duyuyorum belli belirsiz. Tutunduğum bir duvarda mavi bir boya damlası. Boyacının umursamadan damlattığı, belki farkında olmadığı küçük bir nokta. O mavi damla bana denizi hatırlatıyor. Evet denize doğru yürümeliyim. Deniz çağırır kendine, karanlık da olsa. Bir annemin kokusunu, bir de denizin kokusunu unutmam asla. Duyabiliyorum çok uzak değil deniz. Adımlarım daha bir düzene girdi sanki, daha bir hızlandı bedenim. Karartılar sis gibi dağılıyor gecede, gece aydınlanıyor. Bir parçası uzaktan görünüyor denizin, şehrin perçeminden dökülür gibi. Duruyor ayaklarım, duruyor rüzgar, kararıyor birden herşey, şehir indiriyor perdelerini. Bir vapur sessizce yanaşıyor limana, dalgalardan bile gizlenir gibi. Bir poyraz ayazıymışcasına demirliyor aklıma bir soru ansızın. Karanlığa doğru düşüyorum, bilincimin yerinde derin bir boşluk. Soruyorum üşüyen ellerime: Sahi beni kim öldürdü?
Başkalaşırdı aşk
Bir ağacın gövdesinde.
Bana sızan reçinesi hasrettendi yokluğunun.
Ve senin şair gülüşün
Sever adım yürürdü kanıma.
Şimdi nereye gider bu savrulan aşklar
Çocuk gülümsemeleri
Denizdeki yosun sancısı
Küllerimdeki yapraklar
Her kente sürgün ve gurbet bu yollar
Nereye gider.
Gecenin dikenli tellerine asılmış
Bir kuş şimdi yüreğim.
Baharından, umudundan koparılmış.
Kanatlarımda onlarca yılın ağırlığı
Ve beni gurbetten bir toprağa gömdüler bu gece.
Dön dersin
Bir semazen döner içimde
"Kendi etrafında"...
Sanma ki kolları açık sana
Sadece aşk'a...
Sadece karanlığa tutkundu kadın.
Suskun çiçekli baharlar biriktiriyordu
küçücük yüzünün kuytusunda.
Ellerinde bir avuç çamur,
sessizliği yoğuruyordu...
Sevmenin ustasıyız...
Kara karıncadan
Ömrü kendinden narin kelebeğe kadar.
Yırtıp göğsümüzün kara kaplı defterini
Hasretin fanilasını giyeriz,
Yoksul terimizin üzerine.
Söndür ışığı!
Yalnızlığım gözükecek..
Oysa bir nefes kadar yakınız ayrılığa.
Dilimde çürümüş bir ağıt
Sesimdeki hüzzam nefes,
çarpıp dönüyor
Susmak…..
Susamak belki de.
Seslerin,notaların olmadığı
karanlık dehlizlere duyulan özlem.
Gecenin lacivert bahçesinde,
boşluğa tutunan bir yıldız gibi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!