1962 Ankara doğumluyum. Hemen hemen elli yıldır gerçek bir şiire yaklaşabilmek adına denemeler yapmaktayım. Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi İstatistik Bölümü mezunuyum. Kamu ve özel sektörde yirmibeş yıl hizmet verdim. Evli ve iki çocuk babasıyım.
Usulca gelirdi
Işığımı görür
Görmezden gelirdi
Hissederdim
Onu beklerdim
Ayak seslerinden
Önce koca bir el gezindi
Henüz olgunlaşmaya başlayan
Bir tebessümdü sevgisi insanın
Koparılmadan evvel yüzünde...
Şaşırdı, inanamadı, utandı hatta
Gülemem sandı artık bir daha.
28 Ekim sabahı
Yağmur, yağmurdu Ankara
Bayrak, bayraktı, dalga, dalga
Hayranlıkla bakarken bayrağıma
Dünya haritası geldi aklıma
Hangi vatan benzer vatanıma?
Alev kırmızı yapraklar
Tutuştular bir köşede bahçemde
İzledim durdum günlerce
Tarifsiz bir mutluluk ve sevinçle
Dökülmeye başladıklarını görünce
Bir sabah erkenden
Eski evimizin bahçesi;
üç, dört ağaç, bir kaç çiçekten ibaretti,
sahipsiz, kendi halinde, Allah’a emanetti.
Taş yığınları arasında bir çıkıştı,
belki çaresiz bir bakış, kaçıştı.
Bahçenin tam ortasında bir ağaç vardı,
Gece yarısına 5 kala koşar zaman.
Bir sonraki zamana,
tutabilene aşk olsun.
Tükenmekte gün, yorgun,
karmakarışığım.
Gün kadar yorgun ve solgun,
Gözlerin
Gözlerin geldi aklıma
Atlayıp sevda kayığıma
Gecenin kara sularında
Bata, çıka açıldım sana
Ruhumda fırtına, ben alabora
Yoktur gibi gelse de
günahım, kusurum çoktur.
Hayat affet...
Bana anlatamadıkların,
öğretemediklerin
ve sözünü dinletemediklerin
Karşı pencerenin camından ikram gözüme,
kadim bir dost yüzü gibi, giderayak gün batımı.
Hiç keyifsiz bakar mı vazodan sarı çiçekler?
Bakıyorlardı evet...
Ve kupkuru bir sitemi çağrıştırır haykırışları;
“vefa mı? ”
Bir uçurtma uçurduk,
tutunup kuyruğuna peşi sıra
kendimizi gerçeklerden kaçırdık.
Uçurtmamız bulutları aştı,
sevdamız gökyüzüne taştı.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!