Dar geldi bana, çukur ova yenice
Ben ne derim, kayın baba gelince
Seni böyle, kanlar içinde görünce
Uyan alim, uyan, uyan sabah oldu
Evimizin önü, baştan aşağı kiraz
Kağıt kalem oldun fermanımı yazdın
Kazma kürek oldun, kabir imi kazdın
Şu gönül bahçemi, talan ettin bozdun
Vurma zalim vurma, ben yaralıyım
Ömrü talan olmuş, bahtı karalıyım
Kuru yaprak misali rüzgarda savurdun
Beni mecnun eyledin çölde kavurdun
Çaresiz düştüm eline vurdukca vurdun
Senin neyine güveneyim be yalan dünya
Kimlere güveneyim söyle yalan dünya
Beni oyuncak sandın, benle oynadın
Ben acı çektikçe, oynamaya doymadın
İncinir mi, kırılır mı, bir gün sormadın
Yalanmış, her şeyin yalan
Yalanmış, o sevgin yalan
Aklına düşer de gelirse, eski hatıralar
Bastırılmış yaralar, bir bir açılır kanar
O zaman gözlerin değil, yüreğin ağlar
Hatıralarla yaşanmıyor, zalim sevdiğim
Ne kadar zormuş, hatıralarla yaşamak
Bu nasıl bir yazı, bu nasıl bir kader
Hiç eksik olmadı, şu gönlümde keder
Her günüm, bir birinden daha beter
Yeter kader yeter, bu çektiğim yeter
Neşeli bir gün, şu ömrümde ne gezer
Güldürmedin beni, ne şimdi nede ezeli.
Gezdirmedin ellerin içinde bir gün neşeli.
Zannettim sensin, şu gönlümün güzeli.
Güzel ligini bile zehrettin bana, yetmedi mi.
Tanıştığım o günü doğum günüm saymıştım
Akide şekerleri dolardı, rengarenk cebimiz
Misafirlere ikram edilirdi, sıcacık salebimiz
Naiflikde yarışırdı, atadan kalan o edebimiz
Yok emmi yok, şimdiki bayramların tadı yok
Heycandan çatlardık, bayram gelecek diye
Hani sözde altındı, kaldırımların taşların
Bana cehennem oldu, hırçın akşamların
Hayalimi ıslattı, gözden akıttığın yaşların
Yordun beni, yordun be istanbul
Geceler olunca ışıkların, yıldızlar misali
Çok acı çektiğin in delili, o saçındaki aklar
Kimse bilmez o aklar ne ızdıraplar saklar
Uykusuz doğmuş, üstüne doğan şafaklar
Yormuş seni yıllar, çok yormuş be sebastian
Çektiğin acılardan gözlerinin ferleri sönmüş
Kaleminiz kavi olsun üstadım. Emeğinize, yüreğinize, kaleminize sağlık.