Geldim işte.
Göz gözü görmüyor.
Böyle yoğun geceyi
İlktir görüşüm.
Havada bir koku mu var ne?
Gözlerimin içine bu kadar
Ölümü düşündüm gülüm, sensiz bir ölümü
Yaşanmışlıkların beş para etmediği yeri
Acılarımdan bile ayrılamazken
Seni bırakmak sancısına nasıl dayanırım?
Daha ellerimi okşamadığın günler var
Öpmediğim, öpemeyeceğim günler…
Göğsümdeki duman olmasa
Ölüm uzak bana.
Benim her hasat vakti
Gövdesinden ayrılan,
Işıklar içinde kavrulan.
Rüzgar olsam eserdim.
Olur da bir gün bıktım dersen bu hayattan,
Eğ başını toprağa bak.
Gökyüzüne varana kadar neler var ayaklarının altında.
Yuvadan yemek aşıran bir karınca gördün mü hiç?
Yahut sarhoş bir solucan?
Koştururlar bir devranı döndürmek,
Ben ki çaresiz ve tutsağım.
Ben ki her gün ölen,
Ölüp ölüp dirilenim.
Daha kaç kez ölürüm?
Daha kaç bahar görürüm?
Kim bilir?
Kırmızı sokakların ortasında duruyorlardı.
Benden bir tane var ya da yok.
Olur olmazlardan bir yığındı.
Ellerinin üstü gece, altı yalnızlık.
Ben önceydim ve sonraydım sonlara.
Başladılar ateş etmeye,
Masalların doruklarında yaşarken hayatı,
Bulantıların mağara ağzı açıktı.
Bir, iki ve de üç…
Sürüngenlerden miras kalan,
Yerden kaldıramadığımız yaşamlar
Zor kararlar ülkesinin pişmanlık nehri
Gece çökmüş, karanlık pusu kurmuş düşlere
Bin ceza kesmiş bir huzura
Ve sen oradasın
Saatler tersine dönerken her saniye ihtiyarlamışım
Kırışıklıklarımın arası uçurum
İki kere yaşamak isterdim seni
İki dudak ve huzur teninde
Sonbaharın yaprak kuruluğu içinde
Pencere önü ışık huzmelerinde
Kaybolup,
Şiir yazdığım saatler gibi.
Kalmadı nefesim.
Öyle bir ölüyorum ki
Ölülerin ağzı açık kalıyor korkudan.
Çünkü ipimi kendim geçiriyorum
Düğümlenmiş boğazıma
Ve izdihamların orta yerine
Şiirlerinizdeki imgesel anlatımı çok beğendim. Sıradanlıktan öteye geçtiğiniz şiirler umarım size büyük başarılar getirir.