Yaşamadığın kadar kırışır suratın,
Kırıştığı kadar yaşlanırsın
Ve yaşlandığın kadar ölürsün.
Ölmek için yaşarsın.
Ölmek istemediğinde ölürsün.
Sevdiğin kadar sevilmezsin.
Ulu orta can verdim kızıla çalan göğe bakıp
Kefenin cebi olsa acılarımdan yer kalmaz
Son nefesin ağırlığı kantara gelmez de
Pahada çok yorar adamı
Elimdeki kara kaplı düştü yere
O da gelemedi son sefere
İsterim ki,
Yarın başka, bambaşka seveyim seni.
Belki kötüyümdür.
Kötüde sevginin kötüsü,
İyide aşk mı olur hep?
Çok gezdim bu diyarı.
Sağım uçsuz bucaksız bir deniz,
Solumda kaldırım taşları.
Ah o kaldırım taşları, bugüne kadar hep usandırdı aşkları.
Ne eyledim ki sana ben,
Ne zulmümden mustaripsin
Eğer suçluysam,
Bir yer var
Kar beyazı, aydınlık
Hor görülmediği sevişenlerin
İplikten ince, sesten kalın
resmedildiği gecelerin
Öyle bir yer ki
Kaybetmek diye bir şey var.
Ama kaybetmeyi anlatmayacağım.
Herkes bir zaman kaybetmiştir.
Hani ansızın gözlerini odaklarsın tek bir noktaya.
Nereye baktığının önemi yok fayans köşesi,
Bir masa yahut boş bir odaya.
Benden bir şey kalmadı.
Eş, dost, akraba tanımadan çekip giderken
Ardı ardına açılan kapılardan, anılardan
Zulmün ve pişmanlığın orta yerinden geçerken
Fayda yok.
Koparmışım kendimi kendimden
(İlya Repin'in Cinnet tablosu üzerine)
O eller ne çizer
Söyle bana Repin
Cinnet dediğin nedir
Göster bana Repin
Aralık kalmış kapılarımdan esen mavi rüzgârlar
Yağmur sonrası hüzne şiir karalamak gibi
Sol yanıma mahsur bir sancı bu
İlmek ilmek dokunurken çiçeklerin kokusu tenine
Bir açık denizden fışkıran dalgalarda buldum
En hazin seferi
Dalgalar sırtlayıp götürmüşse seni
Ovaların kokusuna küfretmek niye?
Sonbahar sabahında fırtına tazeliğin
Demiryollarının taşıdığı ayrılık diye
Burnumda anıların yanık kokusu
Sen ve ben
Şiirlerinizdeki imgesel anlatımı çok beğendim. Sıradanlıktan öteye geçtiğiniz şiirler umarım size büyük başarılar getirir.