Bahçıvanın Dilinden... Şiiri - Kadir Kaplan

Kadir Kaplan
9

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Bahçıvanın Dilinden...

Gül toprakta biter, bahçıvanla büyür, sahibine kokar.

Sen ey gülşenimin nadide gülü! Baharda yeşeren, baharla şenlenen, baharı şenlendiren muştuların sultanı! Yeşili imrendiren, kırmızı ile beyazı kıskançlıktan öldüren…

Ey ellerime batan dikenin sahibi, yüreğimden akan al kızıl kanın karşı konulamaz müsebbibi!

Toprağın bağrında filizlenirken; ilk benim yüreğime, hep benim yüreğime sürgün salacak sandığım… Bakmaya kıyamadığım, dokunmaya utandığım... Esen yelden sakınıp, bahar yağmurlarıyla yıkadığım... Yalnız eşsiz kokusuna değil; hem ince dallarına, hem fidan boyuna ve hem hûnî dikenlerine razı olduğum...

Ateş, yanmayı ne bilsin.

Sen ey yakmanın mîri, yanmanın kara cahili! Bir bakışınla gönülleri tutuşturan, kor ateşlere attığın yüreklere bir damla suyu çok gören… Yakışların efendisi, yakarışların sığınağı… Derdi ve dermanı üzerinde barındıran, derdin de dermanın da tek sahibi… Sen yüreklere sığmayan, elle tutulmayan, yerlere atılmayan sevda ateşi!

Sevmekten münezzeh, sevilmeye şâyân; sevdalanmaya en çok yakışan… Yalnız sevilmeye muhtaç iken bile, sevmeye ihtiyaç duymayan… Muhtaç olduklarını, yine kendisine muhtaç bırakan… Dertlerin dermanı, hastalıkların fermanı ve hastaların ateşler içinde yanarak gördükleri huzurlu düşlerin tüm oyuncularını kıskandıran figüranı…

Sen herkesin en güzel yerine; sevenin yakasına, sevilenin saçlarına yaraşan… Hep en güzel yere, hep en güzellere koşan… En güzele sunulan en güzel armağan… Kavuşurken kırmızı, ayrılırken sarıya bürünen; her rengiyle ayrı bir dil konuşan, her renginde ayrı anlamlar taşıyan… Sen, kavuşurken de ayrılırken de daim en güzel duran, güzelliği daim olan…

Sen, âlemdeki çiçeklerin herhangi birisi değil; herhangi bir çiçeğin sinesine gizlenmiş en güzel renk, en alımlı koku, en zarif endam… Ne kasımpatı ne arnika ne servi… Sen kasımpatı, arnika ve serviden oluşmuş bir demet çiçeğin en emsalsiz hâli… Sen, tüm çiçeklerin benzemeye çalıştığı, acem diyarının sultanı, misk ü amber saltanatı… Makamına kimsenin oturmaya cesaret edemediği, kimsenin kokunu taklit etmeyi beceremediği…

Sen ey bülbülün allı beyazlı sevdalısı! Uğruna şarkılar yakılan, destanlar dizilen… Senin hasretinle yanan şeyda bülbüle sen en ağır imtihan… Sen; varlığı ödül, yokluğu ıstırap olan… Varlığınla bülbüle suyun ferahlığını, yokluğunla ateşin yakıcılığını tattıran…

Sen ey dokunmaya kıyılmayan, bakmaya doyulmayan!

Seni bir kez görene, seni gördükten sonra kör olmak ne büyük zulüm! Dikenin, hasret; kokun, çözülmesi imkânsız kördüğüm… Sen, âşığı ayakta tutan yegâne sebep değilsen bile; sensizlik dillere destan bir ölüm…

Sen topraktan başını çıkarıp dal budak saldığın an, ben başucunda elvan kokulara bürüneceğin günü hasretle bekleyen cefakâr bahçıvan... Ben, bakmaya bile kıyamadığı bir tanesini, koklanmak üzere bir başkasına sunan… Ben, elleriyle büyüttüğü taptaze gülü, asıl sahibine vermenin kederiyle liğme liğme doğranan o bahçıvan…

Sen, benim ellerimde büyüdün.

Seni benden sonra saracak eller, sana benim ellerim kadar susamış olsun. Boynuna inci mercan, yoluna bin kurban döşensin.

Benden; beni böyle sensiz, sessiz bırakıp gidişin de, bana gelişin gibi şanlı olsun.

Gülüm!

Yolun açık olsun.

Kadir Kaplan
Kayıt Tarihi : 23.7.2009 09:57:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Shakespeare'in Büyük Yalanı isimli romanımın içindeki 'Alışamayan' isimli karakterin, sevgiliye yazdığı veda mektubudur.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Kadir Kaplan