Kimi öğretmendi, kimi çocuk,
Kimiyse terzilik yapardı arka mahallede.
Hepsinin ortak bir yanı vardı o zamanlar,
İnsandılar, ölmeden ve öldürülmeden önce.
Kırılsın aynaları umutsuzluğun,
Göz bir daha görmemeli kendinde,
Bitişi, sonunda şu kısacık yolun,
Korkmuş bakışları aynanın içinde.
Kurusun pınarları mutsuzluğun,
Ömür uzun geliyor artık,
Ne güneş aydınlatıyor hayatımı ne de sen.
Ne de gülümseyebiliyorum karanlıkta
Nerede olduğumdan bile habersizim,
Bir orada, bir burada.
Güzel günler bekliyor bizi arkadaşlar.
Hele dinleyin bir beni,
Size güzel haberlerim var.
Senin güzel bir mezarın olacak,
Çiçeklerle dolmuş olacak mezarlığın.
Ölümü hiç sevmem, öldürmeyi de.
Ölümü öldüreceğimi bilsem,
Bekleyemem bir an bile,
Randevuma koşarım hemen.
Kapkara gözlerimle,
O karanlık ecele.
Dünyadaki en güzel şiiri yazmak isterdim,
Ama biliyorum hiç bir zaman yazılamayacak.
Dünyadaki en güzel şarkıyı söylemek isterdim
Bağıra bağıra, umursamazcasına,
Ama biliyorum o da bestelenemeyecek.
Ne ölüm, ne ayrılık,
Ne de keder; ah ne gam!
Tuhaf bir tebessümsün sen;
Düşlerle gelen.
Ne ölüm, ne ayrılık,
Düzenli aşk nasıl mı olur,
İşte yazıyorum buraya.
Aşkın bir düzeni olurdu,
Aslı ile Ferhat
Kerem ile Leyla
Kırık bir cam kafesin ardından görmüştüm ilk kez.
Deniz gibiydi yüzün, ağlıyordun.
Islanmıştı gözyaşların ve dalgalıydı saçların.
Tatlı bir ifade vardı masmavi gözlerindeki tuzlu ıslaklığı silişinde.
Sen farkında değildin belki, seviniyordu deniz her gülümseyişinde.
Aynaya baktım bu sabah,
İçimi gördüm.
Ne uğursuz bir insanmışım ki,
Kırıldı ayna.
Ne utanmaz bir insanmışım ki,
Buna bile güldüm.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!