Ramazanları vardı çocukluğumun…
Sevinç çığlıkları kulaklarımızda tüterdi,
Geçmek bilmezdi sanki zaman!
Yazın gölge arardık hep göğe uzanıp,
Uzak durup buz gibi akan pınara kanıp,
Ara sıra başımızı serinletirdik inceden.
Öyle soğuktu ki hava,
Şubat’ın onbeşi mi ne?
Vurdukça kaldırımlara deniz,
Yakıyordu damlalar kim varsa yanında,
Birkaç adam vardı evi barkı olmayan,
Hele biri vardı ki ismi Fikret Usta!
Geçer geceden bir şimendifer,
Kıvrılır sanki Sakarya, uzar da gider!
Durur bazen…
Çalar düdük uzun uzun ağıttır
Boşalır birden yol tamam kimine,
Sonra doluşur insan, sallanır yine..!
Şöyle alıp seni yanıma,
An değil…
Zamandan sayma!
Ömür gibi…
Gönlüne dalıp ağır ağır,
Yaslanalım aşkın narına!
Kapat gözlerimi!
Sevmeler sokuştur yüreğime.
Doldur ceplerimi birer birer!
Açınca sana gözlerimi,
Güneş çalsın aramıza…
Taşsın içim,
Hüzünlü akşamların ıssız ve sessiz gecelerinde bekleyen,
Umut dolu yarınlarla sabahlarına başlarken…
Yüreğinin taa derinlerinden gelen gurbetin gözyaşları.
İbrahim’in İsmail’i kurban edişiydi belki bu,
Yakup’un gözyaşı idi, sel olup Yusuf’una giden,
Bekle Yusuf’um deyişiydi gurbet.
Çıkarıldı cennetten indi meydan-ı arza,
Yalvardı Rabbine,
Kabul edildi tevbesi Adem(as)’in
Her gün Aşura…
Kim bilir Kerbela!
Önde Musa(as) arkada kavmi,
Yitirdik merhameti gün be gün,
Ağlıyor köşede çocuk için için,
Gözleri yaşlı,
Elleri nasırdan yamalı…
Göz göze geldik,
Bakamadım gözlerine
Yaşamak sandım sensiz hasretini,
Düğüm düğüm boğazım…
Ne yemek gelir içimden ne içmek.
Açlığın nöbeti bekler beni,
Gelir arada çocuk çığlığın,
Edercesine deli!
Bağırdın çağırdın!
Utanmadın el kaldırdın,
Seni doğurana.
Azarladın…
Kendini adamdan saydın!
Biri anandı biri bacın;
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!