Bu dünyada o bir şahtır
Ferman babadır baba
Evladı için her bir derde
Derman babadır baba
Babalar hep olur ulu
Kalpleri merhamet dolu
..
Baba sevgisi diyince
Kelebekler uçuyor
Babalar üzülünce
Güller konuşmuyor
Sevgisiz kalan babalar
Üzülmesin analar
..
Babalar Çocuklarına Küsmez Yavrum!
Babam benim yaramazlıklarım nedeni ile mi eve gelmiyor anne diyorsun? ! .
Sen yaramazlık yapmadın, yapmıyorsun ki yavrum!
Babanın eve gelmeyişi başka nedenledir.
Baban kuduz köpeği gösterdi, bakın bu köpek kudurmuş, ağzından salyalar akıyor dedi.
Kuduz köpek küplere bindi!
Eyvah, foyam meydana çıktı dedi.
..
Dört yaşında kızım fısıldadı kulağıma elinde bir paketle
Usulcacık sokularak yanıma neşe ve bin bir nezaketle
Uzatıp önce yanaklarını dokundurdu yanağımda gamzeme
Babalar gününün kutlu olsun diyerek tutuşturdu paketi elime
Gözlerim çakmak çakmak doldu sevincimden ve hüzünden
Nasıl da hatırlayıvermişti gün doğmadan sabahın erkeninden
..
Çevremizi çepeçevre çevreleyen çevreciler,
Sanayi osuruğundan sakınıyor, yakınıyor...
Geçmişi tıkınmış, geleceği ıkınan global babalar,
Kürdan kırıp gegirecek yer arıyor...
Bütün kış bir tezek ısınamamış Doğu,
..
Saçını yolan analar, dizine vuran babalar gördüm,
Dağları bilenler bilir...
Mehmet Ensesinde
Yanan yürek yanan ocak yıkar dünyayı
Ben uyluğundan mavzer, yüreğinde top güllesi, vatanı korumaya yeminli....
Ebabil kuşlarını dahi vatansızı taşlarken gördüm
..
O küçük romanla yıllar evvel sevdiğim bir yazarın köşesinde tanıştım. Sonradan denemeler kitabına da girecek olan yazıyı yazan kıymetli şahsın ismi Ahmet Altan. İsmi size bir yerlerden tanıdık geliyor, değil mi? Hani şu okuduğunuz gazeteyi ayakta tutabilmek için mücadeleyi seven bir ekiple günde on sekiz saat çalışıp, haftanın altı günü memleketin ve gazeteciliğin sorunlarını herkesin anlayabileceği basit bir lisanla anlatan, haber toplantılarından vakit bulduğunda ‘finans müdürü’ olarak sokaklarda koşturan tek yayın yönetmeni olarak tarihe geçecek romancı. Aslında bir zamanlar kendisi sadece yazar olarak anılmak istediğini söylüyordu ama sanırım hayat ona biraz kötü davrandı. Şimdi o çok özlediği sakin, huzurlu yazı hayatına dönmek için anlaşılmaz bir ‘deli inadıyla’ yarı açık cezaevinde gün sayarken, her türlü saldırıya karşı gazeteyi savunmak için gece yarılarına kadar kalesinde nöbet tutuyor. Aslında onun yazarlığı hakkında şahane fikirlerim var elbet lakin Türkçeyi onun gibi incelikli kullanan özel bir yazarı Turgenyev’in yanına sıkıştırıp, durduk yerde harcanmak istemem doğrusu. Ne de olsa aynı zamanda yayın müdürüm olur kendisi.
İHTİYARLIĞA İLK ADIM…
Söylediğim gibi o denemeyi okuyana kadar Turgenyev’in onu şöhrete kavuşturan Babalar ve Oğullarisimli romanıyla, Bir Avcının Notları başlıklı hikâyelerini okumuştum sadece. Özellikle nihilist Bazarov’u çok sevdiğimi hatırlıyorum. Ama İlk Aşk başka türlüydü sanki. Masumiyeti pek hırpalanmamış, el değmemiş duyguları naif bir üslupla anlatan, okuyanda mutlaka iz bırakan çarpıcı bir hikâyeye benziyordu. Ahmet Altan, yazısına “Akşamüstüne doğru, hiddetli küçük bir kız gibi tıpırtılarla camlara vuran nisan yağmurunun bende bir cam kadehin içinde oturuyormuşum duygusu yaratmasıyla eğlenip kendimce hülyalara daldığım sırada posta geldi ve içinden Turgenyev’in ‘İlk Aşk’ romanının eski baskılarından biri çıktı” diye başlıyordu. Kitabı biraz karıştırmış ama okumamış. “On üç yaşındayken okunmuş bir kitabın içimde bıraktığı izleri kırk altı yaşında aynı kitabı bir daha okuyup da çiğnemek istemedim; o kitabı ilk okuduğumda kendimi kitabın kahramanına yakın bulmuştum, şimdiyse kendimi babaya daha yakın bulmak gibi bir tehlike vardı, bunu göze alamadım’ diyordu.
Tuhaf bir şekilde kitabı ilk okuduğumda ben de onun gibi kendimi romanın genç kahramanı Vladamir’e yakın bulmuştum. Bu yazı vesilesiyle tekrar okuyunca klasikleri yıllar sonra karıştırıp neler kaçırdığını fark eden ‘hafızasız’ okurlar gibi gençlikten ihtiyarlığa doğru atılan ilk adımın sancısını derinden hissettim. O ‘ilk aşk’ın ürpertisinden, kaotik heyecanından ‘son şans’ın can çekişen bezginliğine uzanan sisli yolculukta gördüğümüz bulanık rüyaların içinde dolaştım bir süre.
..
Anadan üryan doğmayan var mı ki tek bebek
Ebe tarafından kesilir kanlı her göbek
Evlat gibi evlat isterken ana babalar
Kan kokusuna gelir leş yiyen ak babalar.
Gelirken kul ağlar, giderken sevenler ağlar
Analar evlat acısına karalar bağlar
..
En güzel gün
Ne dünü ne bu günü
Ama içimdeki bir günü
Tüm insanlar seviyor bu günü
364 gündür unuttuysan beni
Bu günde unutmayın beni
Ne dünü ne bu günü
..
Zavallı Babalar
Yine bir demir düştü Tuzla’da
Babanın biri yedi babayı
Evinde ekmek beklerken bebeler
Kutlayacaktılar bugün
..
Evlât geleceğinin
mesaisi takvimsiz, saatsiz hatta son vakitsiz
beklentisi hiç beklentisiz
emektar göznuru hayat işçiliğidir babalık.
Babalar Gününüz kutlu olsun...
..
Analar ağlarken, gözyaşları iner özlerine,
Babalar ağlarken, bir bir yansıtırlar sözlerine,
Denizi taşırır, ağlarken damlalar gözlerine,
Yüreği yananlar, bu hali anlamakta gecikmez,
Evlat acısını, bilen bilir bilmeyen hiç çekmez.
..
-*- Anneler ve Babalar -*- hd
Anneler; hem dokuz ay taşır, hem büyütür.
Babalar; kanat gerer, anneye güç verir,
Yaptığı her işte evladını düşünür,
Onların duası peygamber duasıdır
*
Baba atadır, anne canan, canın canı
..
Analar utanmasın, babalar saklanmasın,
Çocuklar üzülmesin, mahalle suçlanmasın…
İki zorbanın işi, zorba pişman olacak,
Rab'bi hatırlatacak, ruhu sorgulatacak…
Rahmet meleklerince, çoktur engellenenler,
..
Cennet Anaların Ayağının Altındadır; EyvAllah! Cehennem de Babaların İki Dudağının Arasındadır; MazAllah!?
*erdlerbş
..
Mardin de yetmiş çocuk anne babasız kaldı
Onlar kimin gününü şimdi kutlayacaklar
Analar ve babalar herkes için kutsaldı
Onlar kime ne için niye hoş olacaklar
09.05.2009/OLTU
..
kahverengi bekçi babalar; sessiz çığlıklı
mahallenin namusları.
kavanozda akide şekerleri; rengarenk kokulu
dişlerin çürükleri.
sarı renkli boş vita kutusu; pencere güzeli
..
PEYAMİNİN GÖZYAŞLARI
Bir Rüzgâr eser toprağa
Gözlerimi soyar hüzünler
Ağlamaz derler oysa hiçbir erkek
............Yanılırlar
Ağlamayan sadece babalar
..
Bulut olmuş gözlerim ağlamakta,
Geleceğin günü beklemekten yoruldum,
Hasret kaldım gözlerinin rengine,
Geleceğin günü beklemekten yoruldum.
Yıkıldı şu koca dünya üstüme,
Kaç bayram, kaç asır geçti,
..
Madde- 1: Bu ülkede her zaman en önemli mesele 'İrtica' olmuştur. Terörden önce gelir. Bu daha önceleri ' Şeriat Gelecek ' şeklinde cereyan ederdi. Şeriat'ın kestiği parmak acımaz denilirken bile Şeriat halka kötü gösterilirdi. Şeriat' ın açılımı ise kısaca (Şer) i AT dır. Yani kötülüğü at. Şeriat'ın hükümleri güneş kadar ortadadır. Ve bu hükümler tatbik edilse bugün ne Tecavüzler, ne tecavüz eden, ne tecavüz edilenler olurdu. Her gün yüz kızartııcı haber okumaktan gına geldi. Aile içine kadar mide bulandırıcı hadiseler cereyan ediyor.
Madde-2: Bu ülkede ikinci bela ise PKK'DIR. Terörü besleyenlerin, savunanların, başımıza bela edenlerin elleri kırılsın, gözleri yuvalarından çıksın, rahat ölemesinler. Terör başımızda olmasa belki şimdiye süper güç olmuştuk. Peki terör neden bitmez? Anneler- Babalar! diye yazı yazmıştım bulun okuyun. Önemli ipuçları bulacaksınız.
Madde- 3: İktidar Akp değilde CHP' nin elinde olsaydı belki başımızda Terör belası olmazdı! ! ! Ama onlar da Şeriat kavgasına tutuşurdu eminim. İrtica derler, İmam Hatip'lilerin Saçıyla, başıyla uğraşır. Memleket elden gidiyor diye dindar kesime yüklenirlerdi. Evet 'Yobaz' larda var. Ama dini bilen iyi bilir ki Yobaz' lar yobaz oldukları için var. Din emrettiği için değil. Sayın Kılıçdaroğlu CHP' de yeni bir vizyon başlattı. Eskileri karıştırmazsak ve bizleri biraz daha ikna ederse, samimi olduğuna inandırırsa İktidara koşa koşa yaklaşır. Halk kendisini bilen birini ister. Halkı bilen ülkeyi bilir. Geçmişin izlerini silmek bir anda olacak iş değildir.
Madde- 4: Ahlaki çöküntüye bir an önce son vermeliyiz.
..