kar yağıyor donmuş ellerimiz,
artık geçersiz..
rüzgar geziniyor göz bebeklerimizin uçurumunda
kimsesiz..
nereye gitsek sanki gurbetteyiz
don vurmuş baharların
Güneşli avluların ayazında geçti
çocukluğumuz…
oyuncaksız
salıncaksız.
Bulutları izlerdik bu yüzden
kerpiç odalarımızın çatlaklarında bulurduk
kapadım gözlerimi
gözüm baştan kara
bir ok gibi fırladım yaydan
her ne pahasına
saplandım umuda
umut kırmızı bir elma
cam güzeli penceresinde
gelip geçenler beklemedikleri
bilmez ki
var mı beklediği
cam güzeli eskiden allı morlu giyinirdi
şimdi
boynumu uzatsam vursanız
yarım kalmasa şarkınız
yönetseniz koronuzu gözlerinizle
sonbahar gelsin döksün saçlarını
buğulu gözleri buzlanmış gri
sen yağmur bulutuna sarınmış ağlamaklı
gizli bir sihir etkisini tattırıyor
açığa çıktı güneş
fal bakıyor ak yapraklı papatya
ha başladı ha başlayacak ateş
sus, sular konuşurken
bir taş atıldı düşüncemin gölüne
kendi sorularıma kendi cevaplarım var hep
hazırdan yedim yetmez olana dek
baktığım yüzler ve konuştuğum kitaplar
kapalı durdular bu yüzden
almadım sırlarından bir damla
tatmadım yeniliğin ilhamını
Hüsran:
Orada durmaktaydı
hem geşmişte, hem şimdide
bir burukluktu yaşanmış.
Sırma:
Su dökümü: çağlayanın köpük kelebeklerinde
saatler sonsuz hızlı yetişilmemiş yaşamaya
bir biley taşında ömür bıçağı yokluğa ufalırken
sustum suskunluğum karanlıkla delice konuşurken
kim dedi bana da inandım umutları peşine takmış avare rüzgara
sen ki yanılt hep beni kendime inandırmaya
Sağım solum körebe
abluka altında yüzüm
baş dönmemde yüzüyor ay
bulutlara değdirmeden kendini
itekliyor görünmez istemim yüreğimi
ne yöne gitmeli?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!