Bir sabah uyandım, gülüşümdü eksik olan,
Camdan süzülen ışık bile yarım gibiydi.
Dünya dönüyordu, evet, ama ben yerimdeydim...
Bir adı vardı o hâlin:
Biliyorum,
yıldızlara dokunamaz ellerim,
ama yine de avuçlarımda bir ışık taşıyorum,
seni sevdiğim için affet beni.
Her köşe başında fazlalık gibi,
Duvardaki çatlak kadar gereksiz.
Ne kadar küçülsem de görünmez olmuyor,
Bu yük, bu ben.
Siz geldiniz dünyama,
bir bahar dalı gibi,
sevginiz düştü içime,
köklendi, büyüdü, sardı beni.
Kasım akşamı, sokağın tenha köşesinde
sessizliğe karışan sararmış yaprakların hışırtısı…
Rüzgar, kollarına almış aşkın acı hatıralarını,
sonbaharın soğuk nefesiyle fısıldıyor adını.
Bir mevsim daha geçti aramızdan,
Bir gün bu yollar bitecek sevgilim,
Hasret, taşlarını yitirecek sonunda.
Gökyüzü aydınlanacak karanlığın ardından,
Ve biz, o ışığa koşacağız.
Bir kadın vardı, göğsünde bir veba taşır gibi geçmişini taşıyan.
Yolları hep kendine çıkan, kaçtıkça kendine saplanan bir kadın.
Saçlarına değen her rüzgar bir anıydı, çocukluğundan fırlayıp gelen.
Rüzgar dedim, ama bazen bıçak gibiydi, bazen de ninni.
Gecenin koynunda kaybolmuş bir fısıltıyım,
hangi yöne baksam,
aynı yüz, aynı gölge,
ama hiçbiri ben değilim.
Bir ateşti o, karanlık geceleri yaran,
Bir ses, yankılandı bozkırda: “Bağımsızlık benim karakterimdir!”
Ayak sesleri duyuldu Samsun’da,
Umutla çarpan yüreklerin arasında.
Bir gün bu satırlar düşerse elinize,
belki bir yağmur sonrası,
belki bir bahar sabahı,
ya da hüzünlü bir akşamüstü...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!