palaspandırasım ey annem
parasız yatılı itilmişliği elli yaş hıçkırığım
mağrurum, boyumdan uzun
gebersem yanaşmayacak kadar sırtlanlar gülüşüne
içimde tuz buz bindokuzyüzseksen-üç
iki kelime bu kadar mı zorlar kalemi
son sayfaya sığmamak için
yaşlanmışım
dünyayla derdim yok sevdadan gayrı
yeminler olsun bu beden fazla bana
'Umutsuzluk; tabutuma çakılacak son çivi'
Salih Bolat
1.
Takvimler takıldı ayaklarımıza, sürüklendik
yıllar avuçlarımıza yapıştı, katrana koktu zaman
yerine hiç bir şeyi koyamıyorum biliyor musun
yarın sesini bir daha duyabilmek adına
aptalca oyalanıyorum yaşamla
sevdamın sevdamda karşılığı yok
sesinden başka
tadını alamam içtiğim çayın
peynirin, şeftalinin, kardinâl üzümlerinin
o bildik kokuları kayıp
arar arar bulamam.
(kalp sancılarının henüz bölemediği annemin yüzü
.
ıssızlıkta bir ağacım
yapraklandır meyvalandır beni
buz kesti elim ayağım
yanaştır esmer gövdeni
Yaşadım Diyebilmek İçin
Sevinç’ e
Boğazımıza sarılmış bir dünya bu
Büyük diyetlere kendimizi ödediğimiz…
(…)
“Ertelemenin şiirini mutlaka yazabilmeliyim”
demişti bir de, hatırlıyorum. Ertelemenin ta kendisi olduğunu
bir anlayabilseydi bu işi rahatlıkla başarabilirdi, inanın…
Oysa, kimi umutları küçük bir bugün adına askıya almanın
ne denli büyük bir çıkmaz olduğunu sanırım siz de bilirsiniz.”
*
Her acı kendi ağacının gölgesinde
kendi nefretinin kınında her hınç
ama değil kendi ciğerinde her yangın.
**
Elimde resmin ve ben şimdi ağlamaklıyım.
Geçti yıllar,
bitti zaman...
Ardıma bakmalı mıyım?
Yokluk insan yokluğudur, durgun sularda ışık beklemek gibi,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!