esen bu rüzgar ne
yakınmalarıyla yüklü benim yitik insanlarımın
ve yurt özlemiyle boğazlanmış
ve kaskatı bu rüzgar ne
toprağı ve ufku doyuran bu sesler ne
ovaya umutsuzluğunu döken
avaz avaz haykıran bu sesler
yüzüme gözüme yüreğime boğazıma çiy gibi vuran
kan gibi yayılan
insan kokusunu boşaltan bu sesler ne
söz verdik
başkaldırdığımız vakit
ve kurtulduğumuz vakit siyonistlerin uşaklığından
zalimlere boyun eğmeyeceğiz
açlara söz verdik
çıplak ayaklılara
bir deri bir kemik kalmışlara
bir deri bir kemik
israil hapishanesinde
o zehir zıkkım geceleri
o dikenli telleri
duvara asılan adaleti
çarmıha gerilen ayı
hatırlatmaya söz verdik
hücrede …
vururken yüzümüze karanlığın soluğu
iç çekerek hani
nasıl kalkardık ayağa
nasıl isyan ederdik dinlerken soygunları ve yağmaları
gözlerde korku saçan umuttan
olgunlaşacağı günlerden
bahçelerden güllerden çiçeklerden amberden
gazze sokaklarından
gazzeli çocuklara
kadınlara
ve aşklarımıza
yarınlardan halkımıza söz verdik
hatırlamadan olur mu sazını gazelini
davut ve süleyman ve yusuf hikayelerini
anlatırken ibrahim
ve kara saçlarını
ve siyah gözlerini selahattin eyyubinin
ve ebu ubeyde
ve kassam masallarını
intikam ateşini tutuşturmaya söz verdik
sürgündekilerden
aramızda olmayanlardan
dağ gibi heybetli kahramanlardan
kızıl gömlekli sevgililere
ve yeşil sevdalılara
ve alnı ak analara
söz verdik
filistin üzerinde eskirken karanlık gece
oturduk gözleyerek siyonistlerin gecesini
halkalar çıkardık cıgara dumanından sessizlikte
meydan okuduk demir parmaklıklara
gıcırdayan anahtarlarına gardiyanların
kara gözlerine
soluk yüzlerine
söz erdik
kabullendik hücrede acı çekmeyi
haksızlığın zincirini kabullendik
adaletsizliğin duvarlarını
demir parmaklıkları
yalnızlığı ve açlığı
evet biz
burada göğüslerimizin üzerinde
bir duvar gibi uzanıp kalacağız
gırtlağımıza saplanmış bir cam parçası gibi burada
dikenleri yontulmamış bir yabani incir gibi
bir ateş
bir alev fırtınası gibi
gözlerimize bata bata burada duracağız
aç
çıplak
öfke ve kin dolu
türküler söyleyerek
sokakları doldurarak gösterilerle
ve zindanları gururla
yeni çocuklar yaparak birbiri ardından
öfkeli nesiller gibi
yeni çocuklar yetiştireceğiz
evet biz
denizlerine susamışlar gibi kalacağız burada
zeytin ve incir ağaçlarının kaybolmuş gölgesinde
gözümüzü dört açarak
hamura maya atılır gibi ağaçlar dikerek yeni yeni
ayaklarımız buzlar içinde
ama yüreklerimiz cehennemler gibi
evet biz
eritir taşları yanınca içimiz
gitmeyiz
gitmeyiz taşlar çatlasa da
ve esirgemeyiz korkaklar gibi taptaze kanımızı
bir geçmişimiz var bizim burada
bir bugünümüz var
ve geleceğimiz …
yıkamazlar beni
ne kadar çarmıh yükleseler omuzlarıma
tutunarak toprağıma
tutarak avuçlarımla
savunacağım yurdumun her karış toprağını
filistinde her seher
söylenen türkülerle doğar şafak çiçeği
ardından aydınlanır sabah
çiçeklerinden alev akar gider filistine
yavaşçacık usulcacık sağa sola kıvrıla kıvrıla
ne sırrını saklar
ne bozgunun ağır yükünü
filistinde sarar dört yanı gece
göğüslerde sancı
karalar iner gecelere
korkunç amansız karanlıklar
kardeşimin kokan cesedi sarar dört yanı
bir yanda resimler
bir yanda onlarca şehit cesedi
bir yanda kederli anamın kanlı kuranı
kabullendik
kurtulsun diye çarmıha gerilen ay
alınan haklar geri verilsin diye
satılmasın diye bir daha
satın alınmasın diye bir daha
ve hürriyetsiz kalmasın diye filistin
çünkü ben filistinliyim
hiçbir şeye bağlı kalmadım
filistine bağlandığım kadar
canımdan çok savunacağım
yurdumun her karış toprağını
göze almışım yurdum için her şeyi
eğilmemişim karşısında zalimin
direnmişim tüm zorbalığa karşı
yetim yoksul çıplak ayak direnmişim
taşımışım kanlı ellerimle
düşürmemişim yere filistin bayrağını
başka yurt istemem onun yerine
assalar damarlarımdan beni istemem gene
buradayım hala
filistinin çevresinde
yurdumun peşinde
ben buradayım
redfer
Kayıt Tarihi : 18.12.2023 11:52:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!