Ağlamak isteyen ruhuma, bir bahane yeterdi
Çehremi saran ışık, biraz gözyaşı ve terdi
Dört duvar, iki kişi; bekleniyordu üç
Soğuk oda, ağır zaman; nefes almaksa güç
Yükselen seslere, kulak verdim şöyle bir
Sanki cihat meydanı; duyuluyordu tekbir
İniltisi inletiyor, “Allah Allah” lafzının
Sanki talebe-i Kur’an; tedrisinde hıfzının
İntizarın şiddeti, mevti geçer demişler
Sanki ânı anlatan, isabet söylemişler
Hiç yetişmek bilmez mi, bir akrebe yelkovan?
Saniyeyi sorma hiç, bari turu bir dolan
Gecenin yarısına, az bir zaman kalaydı
Çıktı ruhum yerinden, geri kalan daraydı
İnilti mi durdu zaman mı, anlamadım bir an
Anladığım şu idi: İndi semadan eman
Tam bitti der iken, yetişti yeni avaz
Hem nasıl gür sadâ; tamamı sanki boğaz
Beklenen ulaşmıştı, nihayet bu âleme
Coşmalı el’an şair, sarıldıkça kaleme
İçinden olmazsa mefhum, zira gerçek hayatın
Anlamı olur mu kalem, kâğıt, edebiyatın
Aralandı soğuk kapı, göründü ilk misafir
Edemezdi böyle mes’ud, olsa tamamı safir
El ayak, göz kulak, dil dudak; mucize tastamam
Olsa tamam, ya nâtamam; yine esbaba yaslamam
Getirdiler karşıma, bir avuç nur üryan
Bak dediler bu oğlun; oğlum, bu da baban
Merasimi tanışmanın, hem anlamlı ve sadeydi
Göz göze geldiğimiz an, yıkılanlar mesafeydi
Nasıl tefrik olur bu iki bakış; cana kıyabilen vicdan gerek
Örmek istesen nakış nakış; tığa girebilen ömür gerek
Ne manalar yüklü bakış, gözlerden gözlere
Konuşmaya gerek yok, ve hacet yok sözlere
Bakarken gözlerim, bir sübyan masuma
Özetler gibiydi; Saadet’ten Âsım’a…
-----
Ne asırlar olmuş ki, avâlim-i âlemin dâyesi
Ol server-i âlemin, hakkıdır bu ağlebîn pâyesi
Cündî bir ruh elinde, terbiye oldu bedenler
Aslan gördü serâpa; huneyn, uhud, bedirler
Kında kılıç yok, sadakta ok; yalın kaldı hasıma
Kalkan oldu arılar, Sâbit oğlu Âsım’a
Ashab dedi muallim, bu kutlu ceyşin adına
Şehid olup vardılar, haslet-i îsar tadına
Derk etti cihan meğerse, altın uhud’un dağıymış
Rabteden kulûb-u nâsı, ulvî mefkûre bağıymış
Ömer, Hamza, Ali’ler.. yiğitler gördü cihan
Görüp göreceği bu; seyreldi sonraki kan
“Kardeşlerim” hitabına, mazhar olan kimdi?
Özlemiyle tutuşturup, ufku saran şimdi
Aktardı Ashab bütün, ne bildirdiyse muallim
Bitmişti zira artık, risalet, tebliğ ve talim
Risalet bitti amma, bitmemişti imtihan
Hedefte cihanşümul, tevhid, ilim ve irfan
Bir kutlu kuşak daha, gördü gözü beşerin
Bir vadi hayır ise, ancak diğeri şerrin
Neredeyse aynılar, Ashab ile tabiîn
Makam farkı var yalnız, sohbetiyle Nebî’nin
Methediyor bu nesli, hem de ayât-ı Kur’anî
Medh-i Resul’de vâki, başta Üveys-i Karanî
Şahlandı her nefeste, tevhidin yağız atı
Perçin buldu dillerde, Âsım’ın kıraatı
Girmedi yalan ile, doğru aynı nazara
Sıdk sıdkla girdi, ve kizb kizble mezara
-----
Gelgele ve gitgide, sıdk ve kizb oldu karîb
Satar oldu bir bayi’, tek tezgâhta ne garib
Yitirdi artık beşer, “güven” denen hasseyi
Himmetler şahsa meksûf, doldurmak çün keseyi
Ferdi bir millet yapan, azîm himmet nerede?
Boğdu bu illet bizi, birkaç karış derede
İplikte olsa pamuktan, asl ile arası neslin
Sanma gördüğün her ferdi, yüz karası neslin
Bir tereşşuh kalsa da, koskoca bir ummandan
İhya eder emvâtı, şükrü O’na sunmandan
Yakın mıdır edvâr, hitab-ı ihvan ufkuna?
Zaman, ahir zamandır; ne kalmış ki sonuna
Ahfad ile ecdad arasında koparsa bir bağ
Yüzyıllardır tahşid olan mahsul heba
Koparmak bir yana şöyle, incelmiş o bağını
Kanıyla bağladı mabrûk, ecdadın otağını
O ecdad ki yekûnu, bir nesl-i mübeccel
Sindirmedi onları, ne bir sille ne ecel
“Âsım’ın nesli.. diyordum ya.. nesilmiş gerçek;
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek”
Demişti şair ve tam yüz yıl önceydi
Âsım’ın nesli açmadan solan goncaydı
Ağlıyorsa gök, bir mü’minin ölümüne
Gülmeli sema, bir yiğidin gelimine
O nesildi ya hani, namusunu çiğnetmeyen
Nice Âsımlar geldi, o Âsım’ın neslinden
Ümid-i istikbal, ne Nazım ne de Haluktadır
Barân-ı rahmet, semada, işte altın oluktadır
Düştü katre-i rahmet, mukaddes mekanlara
Can getirdi gelişin, cansız yatan canlara
Kırıldı beli küfrün, çatladı harîs hasımlar
Hoşâmedî size, ey Afralar, Talhalar, Âsımlar
Haml ile belinize ecdad, nice mana yükler
Kalkmazsa o sancak yerden, helal olmaz sütler..
-----
Ağlıyordu masum, geldiğimde kendime
Ağır geldi maanî, o küçücük kalbine…
Kısacık bir zamanı, genişleten Rabbime
İlticadan maada, ne düşer ki haddime…
(28.06.2015 - Kocaeli)
Nuri ÇinüçenKayıt Tarihi : 23.9.2016 00:20:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
İlk doğan evladımın, ismindeki asıl'ların nesli olabilmesi ümidiyle hastane odasında yazdığım hissiyatımdır...

Çehremi saran ışık, biraz gözyaşı ve terdi
Dört duvar, iki kişi; bekleniyordu üç
Soğuk oda, ağır zaman; nefes almaksa güç
---Nuri bey bu tarz şiirleri ben çok seviyorum çok çok nefis olmuş eserinizi ve sizi kutluyorum .
Sizin de 'baba' yüreğinizi kutlarım bu uzun soluklu çalışmanız için...
TÜM YORUMLAR (3)