Rüzgar söyler aşkını bulutlara,
Umutsuzca, ama delice ve özgürce!
Dalgaların kumsala imzası gibi,
Ama bıkmadan,
Silinmeden,
Mütemadiyen!
Kaldırım taşları arasından
Ve
Sarp kayaların sıkıştırdığı cendereden
Fışkıran türlü nebatın,
Ben yine de varım
Ve özgürüm
Babalar da özlenmediğinden değil hani,
Ne de sevilmediğinden,
Özellikle yitirinler bilirler,
Evlat erkek de olsa,
Baba da,
Daha çok nedense ama,
BANKACILIKTA İDEAL BİLGİ İŞLEM SİSTEMİ
VE YENİDEN YAPILANMADAKİ ETKİN ROLÜ
1 - Bankacılıkta Bilgi İşlem Sisteminin Önemi:
Boğazlı kazak ile kapattığı şişik boğazı ve guatr problemi için
3000 Dolar ameliyat parası bulamayan sigortasız bar kadını..
Yaşama sadece yeşilkartla bağlı bar kadını..
Yarim keskin bıçak,
Nerde bende o yürek, yardan kaçacak
Şarkısını sanatçının elinden mikrofonu alıp da..,
Aşkıma ümitsiz aşk demem,
Beklerim seni!
Karayı özleyen denizci gibi,
Beklerim seni..
Anılar benim yoldaşım,
Hayatımızın anlamını sık sık çoğumuz sorgulamışızdır. Yaşamımızın aslında başkalarının bizden bekledikleriyle bizim beklentilerimiz arasında oluşmuş bir denge, bir dans olduğunu farketmişizdir sanırım. Bu iki boyut arasındaki vals süreklidir, sık sık denge bozulur, sonra tekrar oluşur ve böyle hayat boyunca devam eder. Evrendeki diğer canlılar için de aynı teorem geçerlidir. Bu denge sürekli bozulur ve çok geçmeden tekrar kurulur.
Çünkü yaşam rollerimiz arasında mutlaka bir uyum kadar da çatışma, mücadele ve sonuçta da bir denge vardır. Bunun için yaşam rollerimizi aynı önemde ele alarak dengelemeliyiz. Örneğin; yaşam rollerimizden bazılarını, ebeveyn olmak, eş, ana baba, evlat, amir, memur, tüketici, mükellef, müşteri, öğretmen, öğrenci, okur, kardeş, amca, dayı, sürücü vb. olmak gibi sıralamamız mümkün olursa, demek ki biz bu rollerimizi belli bir denge içinde oynamalıyız. Sürekli kendimizi işe veremeyiz, sürekli ailemle de ilgilenemem, sürekli öğrenci veya öğretici de olamam. Sürekli tatil yapamayız veya sürekli sürekli çalışamayız. Sürekli okuyamayız, sürekli yazı yazamayız. Enerji ve zamanımızı sosyal ve yaşam rollerimize dengeli dağıtmalıyız. Kişisel tatminimiz ve mutluluğumuz için bu dange önemlidir.
Doğal ve ekolojik denge bir yana, aslında biz canlıların yaşamında denge her şeyde var gibi geliyor bana. Adeta bir dengeler manzumesi sözkonusudur. Sık sık iş ortamında bunaldığımız, iş yükünün ve problemlerin fazla olduğunu, üstesinden gelinemeyeceğini düşündüğümüz anlarımız olmuştur. Üst üste aksilik ve olumsuzlukların yol açtığı böyle durumlarda bir an önce işleri toparlasak da izine çıkıp 2 hafta dinlensek dediğimiz anlar. Hatta daha da ileri giderek “keşke başka meslek seçseydim veya emekli olsaydım da hiç strese girmesem, hep tatil yapsam, balık tutsam ve sakin bir hayat sürdürsem” şeklinde psikoza düştüğümüz anlar. Sonra izine çıkarız. İlk hafta çok iyi gelir. Ancak 2. haftada bir çok şey rutin gelmeye başlar ve sonuna doğru sıkılmaya başlarız hele iznimiz 3 hafta ise adeta sıkıntıdan patlar ve işimizi özleriz. Sürekli tatilin “işe yaramaz insanların” işi olduğunu düşünürüz.
Güneşli bir kış günü parkta dolaşırken gördüğünüz dalları çıplak bir ağacın yapraksız yalnızlığı insana hiç hüzün ama aynı zamanda da bir doğa keyfi verir mi? İnanın bana bir taraftan hüzün, bir taraftan da keyif veriyor. Yaprakları varken cıvıl cıvıl haliyle de, kışın çıplak ve yalnızken de! Doğa her zaman, her haliyle de insana keyif ve hüzün veriyor.
Yolculuk yaparken pencereden dışarı baktığımda dağlar da bana büyük keyif verir. Çoğumuz belki kanıksamıştır ama o görkemli, muhteşem, vakur, sırdaş dağların sessiz ve asil yalnızlığı; yamaçlarındaki ve güneşe arkasını dönen kısımlarındaki gölge ile birlikte zirvesine ve suratına düşen civelek, şımarık güneş ışınlarının aykırılığı; erimiş karların yarattığı kellik ile beraber kucaklaşan bembeyaz pamuksu kar tarlası; bir tarafta dağların üzerinde gururla yeralan orman ve bitki örtüsü, içiçe veya başka tarafında ise ormana nazire yaparcasına duran muhteşem güzellikteki görkemli kayalar; sanki dillenirler de bize yüzyıllarca başlarından geçen hikayelerini anlatırlar. Tamamen zıt şeylermiş gibi görünseler de, bir o kadar güzel, sıcak bir aile uyumu var sanki! Uyum içinde bir senfoni gibi rahatlar, dünyayla ilişkim kesilir, içime ferahlık doğar ve keyif alırım. Özellikle bu zıtlıkların uyumlu birlikteliğinden!
Bilmem hiç beton bloklar arasında boğulduğumuz şehir yaşamında, küçük kaldırım taşlarının yarım santimlik aralığından ben özgürüm, herşeye rağmen yok edemezsiniz diye adeta isyan ederek fışkıran çimler size mutluluk verdi mi? İster tanrının, ister doğanın gücü deyin ne önemi var? Bu bir gerçektir. İçimize hüzünlü ve buruk bir mutluluk çöker değil mi? Bana sadece mutluluk değil inanın güven ve umut bile vermiştir? Hangi konuda güven ve umut mu? Sizin hayal gücünüze bırakıyorum.
Bırak git beni
Ellerim unutsun ellerini,
Silsin belleğim,
Gözlerinin sevgisini,
Dudaklarım üşüsün artık
Dudaklarınsız
En güzel yıllarımı sende harcadım..
Trafiğinde geçirdiğim saatlerde
Hem küfrü hem sabrı öğrendim...
İsyan ettim, nefret ettim, ama çok da sevdim...
Yirmili yaşlarda ilk geldiğimde yarattığım hayallerim,
Ümitlerim, hedeflerim
Sağol Bacım
Arif Üstad yüreğine sağlık. Ben bu yürekte şiir okumadım bu yaşıma kadar üstadımızsınız,varolun