Başlamak bir güne, masum bir bakışın kirpiklerine takılıp
karanlıktan, ışığa doğru azaltmak kendini.
Çözülmek zincirlerinden, ağırdan alamadığım
uzaklaşmak! Yatağın, masalsı sıcağından
yüzleşmek bedene inen can haliyle.
Açılmak! O iliklerime dolan gerçeğin yüzüne.
Bu ilk telaş ve son hazanda değil...
Uzaklarda kopan fırtınalar, kalbimizde biten ne varsa; ne ilk nede sondur. Yaşamak nefesle başlayıp; her gün yeni bir hevesin taze yüzü, eski bir acının akşamıyla son bulur. Her gün yarım yaşayıp, tamamlanamadan gidilen geçmişin kırgın kalbi, dağılmış yüzünü biriktirir içimize. Acı bir duyguyu tatlı bir melodide bastırıp, kalırız hep; yalnız kendimize. Yalnız olduğumuz için hatırlatır geçmiş ne çok yıkıldığımızı, ne çok harabeler içinde kaldığımız o eski limanları. Dalmak; aynalarda parçalanan yüzümüze bakıp, eriyen duyguların kırık kalbine uğramak; bıkmak gibidir her gün kendinden. Her gün böyle eskimiş yüzünle başlarsın güne yüzüne suyu çarpıp aceleyle fırlarsın kapıdan. Havanın soğuk sabahında her şey yarım sen yorgun nefesinle koşturursun durağa, yalnız ve yıkık, bıkmış yarım yaşamaktan. Böyle fırtınalar içinde yaşamak; kabuslar içinde uyanmak; her gün diğerine mirastır, mutlu muyuz? Değiliz! .. Oysa bu telaş niye! Niçin çıkarız sokaklara? O kadar yabancı insanın arasına gölgeler gibi sıkışırız. Şehrin kalabalığından, işin sorumluluğundan, yaşamın gereğinden, insanların sesinden yüzünden nefret etmişiz.
Bu ilk değil, bu sonda değil. Bu aynı hazanla yeni bir gün, yeni bir hüzün canım. Ve ben bıktım yarım yarım yaşamaktan. Aynalarda ki yüzümden kendimden...
Seni sende bulamadım
tutunmak istediğim zamanlarda
içimde avuttuğum gibi değildin.
Uzattım ellerimi hiç bilmediğim bir boşluğa
sanki sonsuz bir karanlığa!
Düşüyorum
Tıknefes olmuş yüreğim
yine hayal peşinde.
Aklım izdivaya çekilmiş
yoksa dargın mıyım ne?
Bu ne hal!
Bu eziyet kime?
davul zurna az
rapunzelle dans
silifkeden aşağı
zeybekten yukarı
tangosunu yemişim
bulduk ince beli
Buldun mu nihayetinde kendini? Aradığım sen, sen oldun mu?
Hep demiştim ben sana; Seni Seviyorum, diye!
Bak! Oysa
sen, ısrarla itiraz etmiştin. ''Söze gerek yok'', derken aslında;
bende olmayan bir kalbin komikliğine beni, düşürüvermiştin.
Ve son tuluatını sergileyen bu mecnun; bu sahnede aşka değmeyecek
Ama bu sessizlik, şu yokluğun var ya!
İçime sızan bu akşamın döktüğü onca artık,
öyle asil bir ıssızlığı değil de;
bütün şüpheleri mevzilenmiş,
kanlı bir eylemin ilk rötuşlarıydı.
Yahut ben istedim bu aksak makamı;
Bizim en çok ayaklarımız üşür
Kalbimiz çoktan yerle bir
Üşüyecek hali yok hep yıkılmaktan
Ellerimiz çamur, doğrulamadık...
Yaslıdır virane gurur içimize
Yüz verip iblise dayanmadık
Her damla birikince kara bir göl
korkuların derin suyu olur zamanla.
Hataların dibine saplısın çok afaki
sen, ama sen ve hep sen var ya!
Karanlığın içinde boğulsan da gül.
Belki tebessüm değiştirir her şeyi
Parçalanmış resimlere ağlıyorsun
Dökülen gözlerim ne olacak!
Sarılmış bir gölgede ettiğin eyvah
Kırılan kalbimi ne yapacak!
Ağlasan diner belki fırtınalar
Teselli yaklaşır sinsice
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!