The cold dead winds of september
Howl under the doors into the house
It dreams of a seperation
A frenzy of tears
The ship rolls and sways
The red beam goes off
Gördüm seni düşümde
Ay ışığı çarpan bostanda süzülen
Ellerin solgun ve hüzünle bembeyaz
Aydan serpilen gümüş tanelerini topladın az
Öyle çok olmuştu ki düşmeyeli gözlerinin içine
Gest-ü sür'at edüp latâfet
Akar aşk-ı hatt-ı mukadder
Zencîr-i seferde zâyî çeşm-i şîrer
Hadid yollarda sergerdân gider
Neşvegâhıdır hasret-i izhar-ı aşkın
In the macabre gardens abyss
Crimson ink flows
From the blooming pink rose
The wandering archer from Jupiter follows
The gray somber lane
In this realm of melodies censed
Strings between pillars are played
Here the light softens the gaze
The twilight bathes in violet haze
Azure dreams weave through shadowed seams
Reaps the valley of Iscariot where the lost one gleams
Hayallerimizde yarattığımız köleler
Bize hizmet etmeyecekler
Varlığın yokluğunun başladığı yerde
Bizi yüz üstü bırakacaklar
Dehşetle ebedi boğulan ölümsüzler
Doğurgan yeşilin tacı
Boğanın boynuzu sırtı
Taşlarında uyuyan kale
Göremez böylesini hiçkimse
Eğer görürsen kardeşlerini
İlhamlar geliyor yokluyor içimi
Keşke çizebilseydim mısralara seni
Yetseydi kalemim dağlara haykırır gibi
Düşlerle kaplı o dağlar
Kahrolası hayat ne isterdi
Ah mâh-ı derûn, mihrab-ı can
Süzülür cennet lisanı dudaklarından
Ez-zühre-i gönlüm, sabahımı aydınlatan
Gözlerini açıp baksan aşktan
Alımlı revânın, bûs-ı lalin sîrabımı zülal eyler
Bu sabahın havası soğuk
Düşünüyorum gençliğimi su gibi
Akan ve giden penceredeki damlalar
Renkleri boz ve boğuk
Gençlikle yaşlılığı nedir ayıran
Her şiirinde ayrı büyülendiğim bir şairsin. Sevgiler...